Bir anne oğluyla beraber alışveriş merkezine gitmiş. Anne önce çocuğu oyuncakların olduğu bölüme götürmüş. Çocuk orada sallanan ata binmiş. Anne alışverişini bitirmiş ve oğlunu almaya gelmiş. Çocuk annenin bütün ısrarlarına rağmen attan inmek istememiş. Bunun üzerine anne, ilgililerden yardım istemiş.
Oyuncak bölümünün müdürü gelip çocuğa, ‘annesinin sözünü dinlemesini ve attan inmesini,’ söylemiş, çocuk hiç tınmamış. Sonunda alışveriş merkezinin psikoloğunu çağırmışlar. Psikolog gitmiş ve çocuğun kulağına bir şeyler söylemiş. Çocuk derhal attan inip annesinin yanına gitmiş. Anne olanları görünce merakla; “ Bunu nasıl yaptınız, ona ne dediniz?” diye sormuş. Psikolog bir an tereddüt ettikten sonra; “O sallanan attan hemen inmezsen karnını deşerim, dedim,” demiş.
Çocuğa istediğinizi yaptırmanın en iyi yolunun korku olduğunu herkes bilir. Aile ve toplum çocuğu korku ile koşullandırıp kendi ideolojisini ve dini inançlarını öğretirler.
Koşullanmış çocukların inancı ve ideolojisi artık onların nirengi noktasıdır ki; biz buna, önyargı diyoruz. Üstelik bunların doğruluğundan şüphelenmesi ve sorgulaması suçtur. Çocuk bundan sonra her şeye bu ön yargı ile bakar ve ona göre değerlendirir. Sorgulayacak yaşa geldiğinde, hakikati aramak yerine, ön yargısını destekleyecek kanıtlar arar. Bir şekilde hakikat ile karşılaşırsa, hemen ön yargıları devreye girer; hakikati eğip bükerek, kendi doğrusuna uydurmaya çalışır. Kısacası nirengi noktası olarak gerçeği almak yerine, gerçeği kendine göre yorumlayıp, kendi inancını korumaya yönelecektir.
Toplum kendi varlığını sürdürmek amacıyla, inancını yeni nesle aktarıyor. İnanmak; bir şeyi doğru kabul etmek anlamına geliyor. İnançlar, genel kanılardır, hayal mahsulüdür, akla dayanmaz, o yüzden ispat edilemedikleri gibi çürütülemezler de. Hadi tahsil yapmayanlar, kanıta dayanmayan bilgilere itibar ediyor, ya tahsilliler! Pozitif ilim görmüş doktorlar, mühendisler, subaylar içinde bile, inançlarını temel alarak hakikati eğip bükenlere ne diyeceğiz. Bizden öncekiler söylemiş; ‘Tahsil cehaleti alıyor, eşeklik baki kalır.’
Günümüzde inançlılarla, olmayanlar arasında süregelen yersiz bir sürtüşme var. Kimseye faydası olmayan, ülkeyi geren lüzumsuz bir sürtüşme. İnananlar gerçeklerle ilgilenmiyor, onları akılla değiştirmek olmayacak iş. Diğerleri kanıt istiyor, inancın kanıtla işi yok. Kendi görüşünden emin olanlar başkalarının ne düşündüğüyle ilgilenmezler. Emin olmayanlar kendi gibi düşünmeyenleri görünce, kendi görüşünden şüpheye düştüğü için, karşı fikirden korkuyor. Korktuğu için diğerini kendine benzetmeye çalışıyor.
‘Herkes kendinden sorumludur’ diyen ve başkalarının yaşam biçimine müdahale etmeyen, ona kendisi gibi olma fırsatı tanıyanlar, bence her türlü saygıyı hak ederler.