Kalite gönüllülerine bakarsanız, hepsi derin bilgiye, kanıta dayalı olmaya önem verirler. Kuralları vardır ancak yasakçı değillerdir. Yasakçı anlayışın, toplumun gerilemesine neden olduğunu bilirler. Kanıta dayalı ölçülerle hareket ederler. Bilimsel bilgiye odaklanırlar. Bilgi temellidirler.
Yasakçı anlayış derin bilgiye önem vermez. Çünkü okumaz. Kulaktan dolma öğrenir. Çevrelerinde hep şakşakçılar vardır. “Bilgisi olmadan fikir üretenler” (BOFÜ’ler) çoğunluktadır. “Sen ben bizim oğlan” (SBBO) yaklaşımıyla hareket ederler. Aralarına bilimsel bilgi temelli olanları almazlar.
Yasakçı anlayış durum kurtarır gibi görünse de uzun vadede yıkıcıdır.
Bu nedenle kalite uygulamalarıyla yol alınması toplum için yararlıdır. Geleceğe güvenle yürünmesini sağlar. Ancak kaliteyi “mış” gibi benimseyenleri hiçbir şekilde kapsama almıyorum. Kalite kültürü yerleşmedikçe kalite uygulamalarından bahsedilemez.
Kalite uygulamalarının yürütüldüğü nasıl anlaşılır? Değerlere uymak, değerleri yaşatmak başlıca şartlardan.
“Saygılı olmak” ilk temel değerlerden birisidir. Birlikte yaşayarak sürekli gelişebilmek için toplumdaki insanların birbirlerine saygı göstermesi şart. Bunun yanında diğer tüm canlılara ve temasta olduğumuz veya içinde bulunduğumuz tüm cansızlara karşı da saygı gösterilmeli.
Saygı; evde, sokakta, arabada, toplu taşıma araçlarında, yolda, okul, iş yeri ve katılınan tüm sosyal ortamlarda yaşanması gereken bir değerdir. Yollarda çöp ve tükürük varsa, toplu taşıma araçlarına girenler sağda sıraya girip çıkanları beklemiyorsa, pet şişeler arabalardan yollara atılıyorsa, sosyal ortamlarda tuvaletler kirli bırakılıyorsa, diğer örnekleri sizler ekleyebilirsiniz, toplumda saygıdan bahsedilebilir mi?
“İnsana odaklılık” ilkesi olmazsa olmaz değerlerden. Temelinde de “saygı” vardır. Geçen hafta bir kongrede bir şehir hastanesinde tıbbi laboratuvarın kurulması açıklandı. (Belki bilmiyorsunuzdur, bu vesileyle paylaşayım, şehir hastaneleri laboratuvarları, yurt dışı kaynaklı analiz cihazı ve kit üreten şirketlere emanet edilmiş. Duymuştum ancak içimi bu kadar sızlatacağını tahmin etmemiştim. Bu uygulama “insan odaklı” değil “ticari odaklı” bir yaklaşım.) Konuşmacı açıklarken laboratuvara şu kadar sayıda “tüp” geliyor dedi. “Tüp” sözünü duyunca tuhaf oldum. Biz laboratuvara gelen tüplere hiç tüp gözüyle bakmayız. “İnsan örneği” deriz. İnsandan alınarak bize gönderilen bu materyaller tüpler içerisinde gelir, doğrudur. Ancak biz “tüp” demeyiz”, diyemeyiz. Hiçbir bilimsel çalışmada bu şekilde bahsedilmez. Bu ifade “saygı” değeriyle bağdaşıyor mu? Onların her biri, bir insan temsil eder.
Sağlık Bakanlığı’nın bir diğer uygulaması var. “Akılcı laboratuvar kullanımı” projesi. Bu proje Sağlık Bakanlığı Tetkik ve Teşhis Hizmetleri Dairesi tarafından şu şekilde duyuruluyor: (“Akılcı Laboratuvar Kullanımı Projesi’nin” yürütüldüğü, bu kapsamda hastaya doğru tanı konulmasını sağlamak, test sonuçlarının klinik yararlılığını arttırmak, tıbbi laboratuvar alanında üretilen hastaya verilecek olan tetkik sonuç raporlarının standardize etmek, gereksiz test istemini önlemek, klinisyen ile tıbbi laboratuvar uzmanı arasında iletişim, teknik danışmanlık ve bilgi alışverişini sağlamak amaçları ile proje basamakları hakkında duyuru”)
Bu projenin uygulanmasına bakılırsa temelinde yasakçı anlayış var gibi görünüyor. Çünkü, virgüller arasındaki her ifadenin kanıtlanıyor olması gerekiyor. Bu duyuruda bahsedilenlerin uygulanabilmesi için hastanelerde bazı olmazsa olmaz alt yapıların kurulması gerekiyor. Bu alt yapılar yoksa bu proje, yasakçı anlayışla yürütülecek demektir. Bilgime göre bazıları kurulmuş olsa da kanıtlanma aşamasında değiller.
Kanıtlanması için laboratuvarların ve ilgili sağlık kuruluşlarının web sitelerinde kanıtlara istendiği zaman erişilebilmeli. Laboratuvarın analitik kalitesi, buna bağlı olarak hastanenin klinik kalitesi, hastanelerde bilgiye-dayalı klinik ve maliyet-etkililik ve verimlilik analizlerinin sonuçları, büyük veri analizleri sonuçları, vb bilgiler yayımlanıyor olmalı.
“Kurduk” ve “denetliyoruz” ifadeleri yeterli değil. Bu projenin uygulanması için insanı etkileyen, değer-temelli uygulamaların sonuç analizleri açıklanıyor olmalı. Sadece şu kadar milyon Türk Lirası harcanıyor diyerek akılcı laboratuvar uygulamasına başlamak “saygı” ve insana odaklılık” değerlerine hiç uymuyor.
Sağlık Bakanlığı’nda “Sağlık Teknolojisi Değerlendirme Dairesi Başkanlığı” var. “Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu (TİTCK)” var. Bu iki birimden birisi kullanılmasına veya ithal edilmesine karar verilen sağlık teknolojisinin klinik- ve maliyet-etkililiği hakkında rapor hazırlar. Diğeri piyasada satılması iznini verir ve ardından piyasa gözetimini gerçekleştirir. Test kitleri, tıbbi cihaz kapsamındadır ve sağlık teknolojilerini ilgilendirir. Bazı testler için açıklanan büyük harcamalar yapılırken bu daireler neden değerlendirmemişler?
“Sağlık Teknolojisi Değerlendirme (STD/HTA) Raporları” arasında analiz kitleriyle ilgili kanıta-dayalı sağlık teknolojisi değerlendirme raporları var mı? TİTCK’nın Web sitelerinde piyasa-gözetim sonuçları yayımlanıyor mu? Aralarında nasıl bir iletişim var acaba? T. Kolesterol ve D vitamini testi istenirken bu kadar milyon harcama oluncaya kadar nasıl bir değerlendirme yapıldı? Bilgi temelli düşünceyle bakıldığında, Sağlık Bakanlığı birimleri nasıl koordinasyon veya eşgüdüm içerisinde çalışıyor? Gibi sorular akla geliyor. “İnsana ve hastaya odaklı” yaklaşım var mı? Anlaşılamıyor.
Şehir hastaneleri laboratuvarları ve akılcı laboratuvar kullanımı, ikisi de aynı bakanlığın uygulaması. Çelişki var gibi… Birisi çok test istenmesine odaklı, diğeri gereksiz test istenmemesine odaklı… İkincisi önemli. Ancak uygulamada “insana veya hastaya odaklı” değil gibi.
Temel değerlerimiz yaşanarak gösterilir. Değerler listesi yapılması yeterli değil. Kanıtlanmalı ve yaşanarak hissedilmeli. Temel değerlerini tutum ve davranışlarına yansıtan toplumlar mükemmellik yolculuğunda başarılı olurlar. En başta, “saygı” ve “insana odaklılık” geliyor. Bilgi temelli toplum olmak da şartlardan birisi.
İyi bir hafta dileklerimle,
Sevgi ve Saygıyla kalın.