İngiltere’de bir ailenin oğlu, hiçbir okulda dikiş tutturamamış. Aile çocuğu, belki sever diye, devlet okulundan, özel okula, askeri okuldan, sanat okuluna tüm seçenekleri denemiş ama sonuç alamamış. En sonunda çocuğu bir Katolik okuluna göndermişler. Çocuk okula başlayınca bir değişiklik görmüşler ve sonucu kuşkuyla beklemeye başlamışlar.
Okulun ilk yarısı bitmiş, çocuk karneyle eve gelmiş. Aile karneye bir bakmış, bütün dersler pekiyi. Hayretle “Oğlum bu nasıl oldu?” diye sormuşlar. Çocuk; “Okula gittiğim ilk gün, etrafta çarmıha gerilmiş adamın heykellerini görünce, işin ciddiyetini anladım,” demiş.
Korku, çocuğu yola getirmiş.
Bir çocuğu avucunuzun içine almanın, onu istediğiniz şekle sokmanın en kolay yolu onu korkutmaktır. Korkuların temeli ölüm korkusu olduğu için, çocuğu neyle korkutursanız korkutun; ‘Eğer istediğimiz gibi olmazsan ölürsün,’ demiş olursunuz. Basitçe ‘Bunu yapmazsan seni sevmeyiz,’ demek bile, seni koruyup kollamayız o zaman ölürsün demektir.
Çocuğa günde kim bilir kaç kere, ‘Yoksa seni sevmem, annen olmam, seni bırakır giderim, başkalarına veririm, böyle yaparsan hiç kimse seni sevmez, böyle yaparsan herkes seni ayıplar, bunu yaparsan Tanrı seni cezalandırır vb,’ denmektedir. Çocuk bu tehditler karşısında çaresiz istenilen gibi olacaktır. Anne baba da korkunun nelere kadir olduğunu görüp, taktiğinin işe yaradığını düşünecektir.
Evet, anne baba korku ile istediği gibi, yani kendilerine yarayan, kullanışlı bir insan yetiştirebilirler. Böyle bir çocuğun anne babaya ve çevreye hayrı olur olmasına da acaba kendine hayrı olur mu?
‘Hayırlı evlat,’ diye anılan bu insanlar, kendinden istenen hiçbir şeye hayır diyemezler. Hayır diyemedikleri için herkes bunları sever ve kullanır. Ne kadar kullanışlı olurlarsa o kadar iyi insan olurlar. Gel gelelim herkese hayrı olan bu insanlar, kendini kullananlara öfkelenir ama bunu gösteremezler. Başkalarına gösteremediği öfkeyi, hayır diyemediği için, içinden geldiği gibi davranamadığı için, kendine yöneltirler. Bu öfke önünde sonunda onları vurur ve hasta olurlar. Sonra da iyiler çabuk ölür derler.
İnsanın başkalarına hayrı olması muhteşem bir şeydir ama yapabildiği kadarı. Daha fazla iyilik yapmak isteyenler daha büyük gönüllü olmanın ve daha verici olmanın yolunu bulmalıdır. İçinden gelenden fazlasını vermek zarar yazar.
Belki anne babaların çocuklarına verebileceği en büyük miras, onların kendileri olabilmelerini sağlamaktır. Çocuklarına kendisi olmak yerine, ‘olması gereken,’ gibi yetiştirenler, kendine pek hayrı olmayan bir insan yetiştirmiş olurlar.