Yaşamdan beklediklerini bulamayanlar, bekledikleri gibi bir yaşam yaratmak istiyorlar. Bunlar, düzeni baştan aşağı kendi isteklerine göre değiştirmek isterler.
Yaşama hürmet etmek yerine, yaşam beklediğim gibi olsun demek; olan biten benim fikrime göre yanlış, demektir. İnsanın en büyük yanılgılarından biri, kendi fikrinin doğru olduğunu sanmasıdır. Bir kere ‘benim’ dediği fikirlerin acaba ne kadarı kendinindir? Çocuk daha yedi yaşında; dinini, milliyetini, ırkını, vatanını, dostunu, düşmanını bellemiş, yani temel fikirlerini almış oluyor. Temel fikirleri almış kişi, sonradan her şeyi bu temel üzerine kuruyor. Neresinden bakarsanız bakın, insan daha çocukluğunda, toplum tarafından kurgulanmış oluyor.
Anne babalar ve toplum, kendi geleceklerini düşünerek, devamlılığı sağlamak amacıyla çocuğu kurgulamakta, yerden göğe kadar haklıdır. Kurgulanmış şahsın önünde iki yol vardır; birincisi kendisine verilen bilgileri sorgulamadan alıp kabul etmek, ikincisi, kendisine verilen bilgileri sorgulamak, doğruyu keşfetmeye yönelmek.
Toplum bütün mekanizmalarıyla sorgulamayan insan yetiştirmek ister. Bu yüzden büyük çoğunluk sorgulamaz, kendine verilenleri doğru kabul eder hatta baş tacı eder. Kendi doğrularına söz söyleyene tepki gösterir, onlardan nefret eder, onları düşman görür, dahası hain ilan eder. Kendi doğrularına göre yaşamak için şiddete başvurmaktan kaçınmaz. Öfkeyle, şiddetle, nefretle bir şeyleri dayatmakla, bir sonuç alınamayacağını göremez.
Kurgulanmış bir insanın, kendine benzemeyenlere; öfke, nefret duyduğunu, tepkisel davrandığını, böyle bir yaşamdan keyif almanın mümkün olmadığının farkına varanlar, sorgularlar. Bunlara hakikat arayıcısı diyorlar. Bu yolun yolcusu bunu tek başına yapmak zorundadır. Bunların amacı hayatı anlamak, doğruyu yanlışı keşfetmek, kurgudan kurtulup, yeni bir insan olmaktır.
Hakikat arayıcısı, öncelikle ön yargılarından, tabulardan, ideolojik düşüncelerden kendilerini arındırmak zorundadır. Böylece olan bitene, ön yargıyla bakmak yerine, onu anlamaya çalışır. Bu bakış açısıyla bakanlar kimseye karşı değildir, kimseyle savaşmaz, kimseye düşman değildir, fikrini kimseye dayatmaz, sadece bilincini yükseltmeye çalışır.
Bilinci yüceldikçe, ‘olan olmalıydı,’ diyerek dünle barışık, ‘olacak olan olur,’ deyip, gelecekle barışık, ‘o halde olan olur,’ deyip şimdiyle barışık hale gelir. Olanı olduğu gibi kabul edebilen, yaşama hürmet eder.