Olanı biteni anlamaya çalışıp, tarafların hakkını gözeterek, nezaketi elden bırakmadan davranmayı beceren insanlara ılımlı (itidalli) deniyor. Ilımlı olmak için, kargaşa anında dahi aklını başına toplamak, aklını başında tutmak için soğukkanlı olmak gerekiyor. Bunları yapmak çok zor olduğu için, böyle insanlara nadiren rastlanıyor.
Ilımlı olmak neden zordur?
İnsanların öfke ve şehvet duygularıyla başı dertte. Bu duygular içimizden, bazen küçük, bazen büyük dalga halinde doğuyor. Duygu dalgası şiddeti ölçüsünde bir arzu gücü oluşturup, kişiyi etkisi altına alıyor. Müslümanlar, insanı her fırsatta kışkırtan ve her an zıvanadan çıkarmaya davet eden bu arzu gücüne,‘Şeytan’ diyorlar.
Bu duygular güçlü bir şekilde geldiğinde, kişi hiddete kapılıyor. Hiddete kapılan kişide, bilinç devre dışı kaldığı için kontrol tümüyle duygunun eline geçiyor. Kontrol duygunun eline geçince; akıl, izan, sağduyu, soğukkanlılık tümüyle kaybolduğu için; suçlar, günahlar, ayıplar bu anlarda işleniyor. Hatta kişi katil bile olabiliyor. Suç işleyenler, o anda bilinç devre dışı olduğundan suç işlediği anı hatırlamıyor. Bu yüzden katiller mahkemede ben böyle bir suç işlemedim diyor. Eskiden bunların yalan söylediği sanılıyordu ancak artık psikologlar katilin hatırlayamadığını kabul ediyorlar.
Bütün dinler ve medeniyetler bu iki duygunun kontrol edilmesini tavsiye ediyorlar. Duygu dalgasına kendini kaptırmayanlara; uygar insan, dindar insan, ılımlı insan deniyor.
Anlaşılan ılımlı olmak isteyenler, duygu dalgalarına kapılmayacak, kapılsa bile, duyguların kontrolü tamamen ele geçirmesine izin vermeyecek. Şimdi bazıları; ‘İyi de her dakika öfkelenecek yığınla olay oluyor, şehveti gıdıklayan pek çok görüntü var, bu nasıl olacak?’ diyeceklerdir. Bu soruyu soranlar, ‘Ben öfkelenmekte haklıyım,’ demiş oluyorlar. Zaten haklı çıkmak isteyen, olaya bu açıdan bakacak, daima haklı olacak bir sebep bulacak, böylece duygu dalgasını körükleyecek ve öfkesini büyütecektir. Sonra da öfkenin şiddeti ölçüsünde bilinçleri azalacak ve pişman olacağı davranışlar sergileyecektir. Oysa olanı biteni anlamaya çalışanlar, ‘Acaba bu olayın atında yatan ne? Bu insana, bunu yaptıran ne?’ diye sorarlar. Bir olayın altında yatan nedeni anlamaya çalışıp, ona göre tavır almaya; ‘irfan’ deniyor.
İrfan sahibi olanlar, olayın nedenini anlayınca, o kişiye anlayış gösterecek, belki de ona öfkelenmek yerine merhamet göstereceklerdir. Bu yaklaşım, aklı başta tutacak, olayı çözüme kavuşturmaya gayret edecektir.