Birçok insan, ‘Nasılsın?’ sorusuna, bezgin, bıkkın bir ifadeyle ‘iyi, bildiğin gibi, vakit geçiriyoruz,’ diyor. ‘Vakit geçiriyoruz,’ diyenlere; ‘Peki vakit geçirerek nereye varacaksınız?’diye sorulsa, herhalde mezara diyeceklerdir. Sanki mezara girmekten daha iyi bir seçenekleri yokmuş da, o zamanı nasıl geçireceklerinin derdine düşmüşler gibi. Ne yazık ki; hayatı çekilmez bulan ve öleceği günü bekleyen insan sayısının hiç de az olmadığı biliniyor.
Hayatı çekilmez bulanlar, eğer oyalanacak bir şey bulurlarsa, onunla hayatlarını nispeten çekilir hale getiriyorlar. Bu yüzden oyalanacak şeylere ilgi gösteriyorlar. İnsanları oyalayan şeyler; ev, çocuklar, öte dünyaya hazırlanmak, para kazanmak, güç elde etmek, içki, sigara, kumar, seks, oyun vb. İnsanlara en cazip geleni para kazanmak!
Sıfırdan başlayarak dünyanın en zengini olan Henry Ford’a; ‘Çok başarılı bir insansınız. Hayatınız boyunca neler öğrendiniz?’ diye sormuşlar, bakın ne demiş: “Merdivenleri çıkmayı, basamakları tırmanmayı. Merdivenin son basamağına ulaştığımda kendimi çok aptal ve çok mahcup hissettim. Çünkü artık gidecek bir yer kalmamıştı. Bunu benim gibi çabalayanlara anlatamam. Ne için çabalamışım ki! Olduğunuz yerde kalın. Boşa zaman ve çaba harcamayın, burada hiçbir şey yok. Zirveye ulaştığınızda yapacak bir şey yok. Aşağı inemezsiniz, çünkü bu düşmek gibi görünür. İleri gidemezsiniz çünkü ilerisi yok diyemem ki.”
Oyalanmanın zirvesine ulaşan adam, boşa kürek çektiğimi anladım diyor. O zaman başka bir yol aranmalı. Arayanlar, önce şu iki sorunun cevabını bulmalı, birincisi; hayat nasıl çekilmez hale geldi? İkincisi; içimizi coşturmanın bir yolu yok mu?
Hayatın çekilmez olmasının en baş nedeni; insanın kendini yaşayamaması, kendi olamamasıdır. Çünkü insanın kendi olmasına izin verilmemiştir. Şöyle ki; çocuk doğduğunda, ‘Sen çok değerlisin, seni olduğun gibi kabul ediyoruz, senin bir potansiyelin var, biz onun ortaya çıkması için sana fırsat hazırlayalım,’ demiyorlar. Bunun yerine, çocuğun nasıl biri olması gerektiğine karar veriliyor. Bu kararı uygulayabilmek için çocuğa; ‘Sen olduğun halinle değersizsin, seni bu halinle sevemeyiz, değerli ve saygın biri olmak istiyorsan bizim istediğimiz gibi biri olmalısın,’ deniyor. Başka çaresi olmayan çocuk, kendisi olmaktan vazgeçip, olması gereken şahıs oluyor. Sonuçta insan evladı olarak dünyaya gelen çocuk, el birliği ile tolumun ürettiği bir ürün haline geliyor. En hazin olanı ise, kişi bu ürünün kendisi olduğu sanıyor.
Bir ürün haline gelen insanın ipleri toplumun elindedir. Kendini değil de toplumu memnun etmeye çalışan insanın hayatı cehenneme dönecektir. Böyle bir hayatı oyalanmaktan aldığı haz ile idare etmeye çalışanlar, vakit geçirmek için yaşarlar. Hayatını yaşamak isteyenler, ipleri ele almalı ve kendisi olmayı başaracak bir yol bulmalıdır.