Başlık garibinize gitti değil mi? Hiç mutluluk satılır mı? Hem de ikinci el mutluluk!
İnsanlar her ne kadar mutluluğun parayla satın alınamayacağını düşünse bile her gün mutluluk satın alırlar. Daha doğrusu, uyanık tüccarlar, mutluluğa aç kitlelere doğrudan ya da dolaylı mutluluk satmasını çok iyi bilirler.
Ticaret yapanlar, reklamlar ve çeşitli satış teknikleri ile insanlara ‘kendine baktığında sende bir eksik olduğunu göreceksin. Eğer o eksiği giderirsen mutlu olacaksın,’ hissi yaratırlar.
Örneğin: Emlak satanlar, evi olmayanlara; ‘Başını sokacak bir evin yoksa bu büyük bir eksiklik, bu durumda mutlu olma şansın bile yok. Mutlu olmak istiyorsan hemen bir ev almalısın,’ mesajı veriyorlar. Bir evi olana, ‘Daha büyük evin olmalı, büyük evi olana, yazlık evin de olmalı, hem evi hem yazlığı olana, dağ evin de olduğunda mutlu olacaksın,’ diyorlar. Giyim kuşam satıcıları; marka giyinenlerin, otomobil satıcıları; otomobil alanların vb. Tabii en büyük tüccarlar politikacılardır. Kendilerini seçersek mutlu olacağımızı söylüyorlar. Din tüccarları ise öte dünyada mutlu olma hayalleri sunarlar. Bunlara inananların taptaze bir ideali oluşur ve herkes idealine ulaşmak için yola çıkar.
Elbette insanın eve, giysiye, otomobile, umuda, hayale ihtiyacı vardır. Bir şeyleri ihtiyaç diye satın almak başka şey, ona sahip olunca mutlu olacağım diye satın almak bambaşka şeydir. Zaten mutlu olmak için satın alınan şeylerin, bekleneni vermediğini hemen herkes gün gelir tecrübe eder. Bu tecrübeyi edinenler ya mutluluk satın alınamıyormuş diyecekler, ya da ben bundan beklediğimi bulamadım ama şunu satın alırsam o zaman mutluluğu bulacağım diyerek, yeni bir ideal yaratacaklardır.
Mutluluk satın alınamıyormuş diyenler, ilk önce idealin; ‘olması gereken’ olduğunu anlayacaktır. Oysa hayat durmadan akıyor ve ortada bir ‘olan’ var! Mutluluğu olması gerekende arayanlar, ‘olanı’ anlamsız bulacaktır. Olayı böyle algılayanlar, ‘olanı’ kabul etmekte zorluk çekecektir. Bu zorluk gerilime yol açacaktır.
Anlaşılan o ki; olması gerekene odaklananlar, olanı kabul edemiyorlar. Zaten sıkıntı dediğin şey, olanı kabul edememek değil midir? Mutluluk arayanlar; galiba ilk önce ‘olması gerekenlerden’ vazgeçerek olanı kabul etmenin çaresini aramalıdır.