GÜCÜMÜZÜ YÖNETMEK

Hüseyin Güdücü

04-04-2019
Bize yazmak için tıklayınız.

 

            Buda zamanında Angulimal adında bir katil varmış. (Angulimal; boynuna insan parmaklarından yapılma bir şerit asan, anlamına geliyormuş.) Bu katil bin insan öldüreceğine ve bunların parmaklarından yaptığı şeridi boynuna takacağına yemin etmiş. Şeridinde dokuz yüz doksan dokuz adet parmak varmış, o sonuncunun peşindeymiş. Katil bir dağda yaşıyor, kimse onun olduğu yöne gitmiyor hatta o yola muhafız yerleştirilmiş bilmeyenler uyarılıyormuş.

            Buda bu katilin yanına gitmeye karar vermiş. Yola koyulmuş, muhafızlar önünü kesmiş ve “Bu yoldan en son onun annesi geçti, en son gidişinde annesine; ‘Bir daha gelme! Sadece bir parmağa ihtiyacım kaldı, kimseler yanıma yanaşmıyor, sen annemsin, seni öldüremem ama bir daha gelme, gelirsen bu senin sonun olur,’ demiş. Eğer bu yoldan gidersen, onunla karşılaşırsın, bu senin sonun olur, gel bundan vazgeç,” demişler. 

            Buda, “Ben gitmezsem kim gidecek. Ya ben onu değiştireceğim ki değişim için mücadele etmeyi, gücümü bu uğurda kullanmayı çok isterim, ya da o ihtiyacı olan bir parmağa kavuşmuş olacak. Nasıl olsa bir gün öleceğim eğer bu şekilde ölürsem bari bir hizmete yardımcı olmuş olacağım,” demiş. Buda’nın başına gelecekleri merak eden öğrencileri onu takip ediyorlarmış ama Buda katile yaklaştıkça meraklı grupla aralarındaki mesafe artıyormuş.

            Buda katile yaklaşmış, onun bir kayada oturduğunu görmüş. Ona doğru tereddütsüz ilerlemeyi sürdürmüş. Onu gören katil kendine doğru bir delinin gelmekte olduğunu düşünmüş. Buda’yı hiç duymamış, gelenin kim olduğunu bilmiyormuş ama adamın duruşundan etkilenmiş, kendine epeyce yaklaşan adama, kılıcını çekip haykırmış, “Hey dur orada! Seni uyarıyorum belki kim olduğunu bilmiyorsundur. Bir adım daha atarsan ölürsün,” demiş.

            Buda, “Sen kim olduğunu biliyor musun?” demiş.           Katil, “Konu bu değil. Bunları tartışmanın ne yeri ne de zamanı! Hayatın tehlikede!” Buda, “Ben öyle düşünmüyorum, senin hayatın tehlikede,” demiş. Katil, “Ben deli olduğumu sanırdım, asıl deli sensin! Giderek yaklaşıyorsun, öyle masum ve güzel görünüyorsun ki senden geri dönmeni istiyorum. Sonra masum bir insanı öldürdüğümü söyleyecekler. Bana bir kişi lazım, bir başkasını bulabilirim, acelem yok, beni mecbur etme,” demiş. Buda duyduklarına rağmen ilerlemeye devam etmiş, katilin elleri titremeye başlamış. Buda öyle güzel, öyle masum, öylesine çocuksuymuş ki, katil ona adeta aşık olmuş. O ana kadar onca insan öldürmüş olan katil kendini aciz hissetmiş. Sevgi nedir bilmeyen adamın içine sevgi dolmuş. Büyük bir çelişkiye düşmüş, eli adamı öldürmek için kılıç tutuyor, kalbiyse, kılıcı kınına koy diyormuş. 

            Buda katilin dibine kadar yanaşmış ve katilin elinin titrediğini görünce, “Elin neden titriyor? Ben basit bir adamım sen ise müthiş bir savaşçı. Beni öldürebilirsin, ben hayatım boyunca hep fayda sağlamaya çalıştım, böylece ölümüm de fayda sağlamış, bir insanın arzusunu yerine getirmiş olur,” demiş. “Ama ölmeden önce küçük bir isteğim var, ölümden önceki istek geri çevrilmez biliyorsun, benim için şu çiçekli ağaçtan bir dal kesmeni istiyorum. Bu çiçekleri bir daha göremeyeceğim, ölmeden önce yakından görmek istiyorum,” diye devam etmiş.

            Katil çiçekli bir dal kesip uzatmış. Buda, “Bu arzumun yarısıydı, şimdi dalı tekrar ağaca geri koymanı istiyorum,” demiş. Katil, “En başından beri deli olduğunu düşünüyordum, galiba yanılmamışım. Bu dalı nasıl geri koyacağım?” demiş.

            “Yaratamıyorsan, yok etme hakkına sahip değilsin! Hayat veremiyorsan, bir canlıyı yok etme hakkına sahip değilsin,” demiş Buda.

            Bir sessizlik olmuş ve bir dönüşüm anı. Kılıç ellerinden düşmüş. Katil Budanın ayaklarına kapanmış, “Kim olduğunu bilmiyorum, ama her kimsen beni de senin bulunduğun yere götür, beni yanına al,” demiş.  

            Buda’yı takip eden öğrencileri o anda bunların yanına yanaşmışlar. Öğrencilerden biri, “O bir katil, onu yanına alma,” diye bağırmış.

            Buda, “Onu ben almazsam kim alacak? Hem adamı hem cesaretini seviyorum. O adam tüm dünyaya karşı savaşan bir adam. Ben dünyaya kafa tutabilecek böyle adamlar arıyorum. Şimdiye kadar dünyaya kılıçla kafa tutuyordu, şimdi dünyaya kılıçtan daha keskin bilinçle kafa tutacak. Burada bir cinayet bekleniyordu ama kimin öleceği belli değildi. Şimdi katil öldü. Ben kimim ki onun benim yanıma gelip gelmemesine karar vereceğim!” demiş.  

            Bedenimiz yediklerimizden enerji üretir. Bu enerji insana kullanabileceği bir güç verir. İnsanlar gücünü, ilk önce yaşamsal faaliyetlerine ayırıyor, kalanını tercihlerine kullanıyorlar. Buda gücünü insanları dönüştürmek için kullanmış.

            Ortalama insanın tercihini daha ziyade korkuları belirliyor. Acaba yarın ne getirir, dur yarını garantiye alayım, düşüncesi ile gücünü tüketiyor. Yarın korkusu sanal bir korkudur. Sanal korku belki biraz azaltılabilir ama asla yok edilemez. Bu korku insanı sürekli huzursuz eder. Bu yüzden gücünü korkuları için kullananlar öfkeli, hiddetli, saldırgan olurlar. Oysa gücünü yaratıcı yönde kullananlar,  yaptıkları işte kendini kaybederler.         

Gücünü herkes kendi tercihine göre yönetiyor. Kimisi sanal korkularla boğuşarak huzursuzluktan bitap düşer, kimisi yaratıcı eylemlerle kendinden geçerek hayatını yaşar.

 

 

YORUM YAZ
BU YAZI HAKKINDA YAPILAN YORUMLAR
Okur yorumları, kişilerin kendi görüşleridir. Bu yorumlardan sorumlu değildir.
YORUM YAZ
Hüseyin Güdücü - Diğer Yazıları
Bütün Hüseyin Güdücü Yazıları