Bir Zen öğrencisi ustası, Bankei’ye gitmiş ve “Ustam kontrol edemediğim bir asabiyetim var. Bunu nasıl kontrol edebilirim,” diye sormuş.
Usta, “Kulağa çok hoş gelen şu asabiyeti bana göster bir bakalım,” demiş.
“Şu anda yok ki o yüzden gösteremem,” demiş öğrenci.
Usta, “ İyi o zaman olduğu zaman onu bana getir,” demiş.
“Olduğu zaman sana getiremem ki! Beklenmedik bir anda çıkıyor ve sana getirene kadar kesin kaybederim,” diye itiraz etmiş öğrenci.
“Onu bana gösteremediğine göre o senin gerçek doğan olamaz. Öyle olsaydı her an gösterebilirdin. Doğduğunda ona sahip değildin, demek ki sana dışarıdan geliyor olmalı. Sana önerim; asabiyet sana ulaştığında kendini sopa ile dövmendir. Asabiyet buna dayanamayıp kaçana kadar döv,” demiş.
Bence bu hikayenin can alıcı noktası; Usta öğrencisine; ‘Asabiyet senin gerçek doğanın bir parçası değil. Ona doğduğunda sahip değildin,’ diyor. Asabiyet vb gibi huylarımızı doğuştan getirmediğimize göre bunları nasıl ediniyoruz, dersiniz?
Huy, karakter dediğimiz şeyler, aileden ve yakın çevreden öğreniliyor. Bunlar bire bir öğretilmiyor olsa bile, çocuk aile içinde gördüklerinden öğreniyor. Anneler kız çocukların, babalar erkek çocukların rol modeli. Nerede ne yapılır, hangi etkiye ne tepki verilir çocuk göre göre öğreniyor.
Huy değiştirmenin neredeyse imkansız olduğunu anlatmak için, ‘can çıkar huy çıkmaz’ derler. Acaba huy değiştirmek mi zordur, yoksa değiştirmeyi istemek mi? Asıl değiştirmeyi istemek zordur. Çünkü kişi öğrendikleri ile hayata tutunmaya alışmıştır. Başka türlüsünü bilemeyeceğini, beceremeyeceğini, başaramayacağını sanır. Bu yüzden bildiği yolda gitmek ona güvenli ve kolay gelir.
Güvenli ve kolay görünen yol, aslında ‘ben bildiğim yoldan giderim,’ tutuculuğudur. Bu yolun yolcusu, ‘Ben dünyaya uyamam, dünya bana uysun,’ dediğinin acaba farkında mıdır? Bu yol akarsuyla birlikte akmak yerine, suya karşı yürümek kadar yorucu ve zordur.
Huy dediğin organ değil, öğrenilmiş bir şey. Hal böyleyken huyunu benimseyip değiştirmek istemeyenlerin hayatı mücadele ile geçer. Bu insanlara sorarsanız; ‘hayat mücadeledir,’ derler. Bu laf çok fiyakalı görünür ama tam bir züğürt tesellisidir. Çünkü hayat yaşamak içindir.