Zamanın Hint kralı, vina (Geleneksel Hint çalgısı) dinlemeyi çok seviyormuş. Vinayı çok güzel çalan bir müzisyen olduğunu haber almış. Ustayı saraya davet etmek için adamlarını göndermiş. Adamlar ustaya gitmişler, kralın saraya davetini ilettikten sonra, ‘kralımız sanatınızın bedelini ziyadesiyle ödemeye hazır,’ diye eklemişler.
Usta, “Davetiniz için teşekkür ederim. Madem kralımız beni dinlemek istiyor ona vina çalarım. Yalnız eğer keyifli olmadan çalarsam ne vina istediğim sesi çıkarır, ne de ben kralın beklediği performansı sergileyebilirim. O yüzden ne zaman keyfim yerinde olursa o zaman çalmaya gelirim,” demiş.
Adamlar gelip Krala durumu bildirmişler. Kral rahatsız olmuş. Sarayın müzisyenini çağırmış, “Bu müzisyenin söyledikleri ne manaya geliyor? Bu ustayı dinlemek için nasıl bir yol izlemeliyiz?” diye sormuş. Saray müzisyeni, “Efendim müzisyen saraya gelmiyorsa, biz onun evine gidelim,” demiş. Kral, “Bu ikisinin arasında ne fark var?” diye sormuş. Saray müzisyeni, “Yüce kralım, arada çok büyük bir fark var. İnsan önem verdiği şeylere kavuşmak için çaba sarf etmelidir. Güzel şeye ulaşmak için ona doğru birkaç adım atmalıyız. Üstelik evine giderken mütevazı giysiler giymelisiniz. Zira saray giysileri ile giderseniz yine bir kral olacaksınız,” demiş.
Kral razı olmuş, akşamüzeri müzisyenin evine varmışlar. Saray müzisyeni dışarıda vinasını çalmaya başlamış ama bilerek bazı hatalar yapmış. Bunu duyan usta dışarıya çıkmış, “Vinayı kim çalıyor, bu öyle çalınmaz!” demiş.”Ben bu kadar çalabiliyorum, eğer birisi bana hatalarımı gösterirse çok mutlu olurum,” demiş saray müzisyeni. Bunun üzerine usta vinasını almış ve muhteşem bir performans göstermiş. Kral öylece kalakalmış.
Müzisyenin çalması bitince; “Sanırım benim kim olduğumu anlamadın. Ben seni saraya çağıran kralım. Sonunda seni dinleyebildim.” Müzisyen, “Bu tamamen farklı bir durum. Beni saraya çağırmadınız, benim sizden bir talebim yok. Siz bir fırsat, farkı bir durum yarattınız. Ben de havaya girip çalmaya başladım. Emirle değil de havaya girerek çalmak bambaşka bir şey,” demiş.
İsteklerine, gücü oranında erişeceklerini sananlar, istediğim her şeyin olması için çok güçlü olmak gerektiğini hesap ederler. Oysa hikayedeki Kral, muhteşem gücüyle bir müzisyeni dinleyemiyor, ama gücüyle yapamadığını müzisyeni havaya sokarak yapabiliyor.
İnsanlar gücüyle nesnelere erişebiliyorlar ama manevi şeylere erişemiyorlar. Önceleri nesnelere erişmenin ötesi yok gibi görünüyor. Elde edilen her nesne o anda cazibesini yitiriyor ve bir yenisi aranıyor. Hiçbir nesne artık tamam, doyuma ulaştım dedirmiyor. Bunu görenler manevi şeylere yöneliyorlar. Manevi şeylerden muradım; anlayışlı olmak, kendini bilmek, hakikati bilmek.