Ülkemizin durumunu süreç analizi yaklaşımıyla değerlendirebiliriz.
Süreç analizi teknikleri, Yalın Altı Sigma, KZFT Analizi, iş analizi, operasyonların yönetimi gibi çeşitli başlıklar altında toplanmakta. Kayıp analizi, yedi büyük kayıp, dar boğaz analizi, katma değer sağlayanlar; kök-neden, Pareto ve KZFT analizleri; sorunların saptanması, akış ve sıralama analizleri ve simülasyonlar gibi çeşitli araçlar kullanılır.
Ancak kendi yaşamımıza da uyguladığımız bu teknikleri iş yerleri ve özellikle kamu kurumlarına uygulamayız. Hem bilinmiyor hem de kamuda performans nesnel değerlendirilmiyor (Bazılarının işine gelmiyor). Bunlar eğitimimizde öğretilmiyor. Bazı yönetim ve mühendislik alanlarında öğretilse de mezunlar da kullanmıyorlar, hatta bilmiyorlar.
Çoğumuz söylenenlere inanıyoruz. Kulaktan duyduklarımıza göre çıkarımlarda bulunuyoruz. Böyle olunca da duygusal davranıyoruz. Başımıza gelen çok kötü olayları dahi çok iyiymiş gibi değerlendirebiliyoruz. İlginç olan da, toplumun büyük bir kesimi yaşanan olumsuzlukları algılamıyor dahi… Toplum olarak maalesef kanıta dayalı karar vermekten çok uzağız.
Seçilmek için aday olanlar da bu şekilde hareket edenlerin oylarıyla seçiliyor. Düşünen, sorgulayan insanlar ne derlerse desinler önem verilmiyor.
Aslında yukarıda saydığım kalite araçlarının çoğunu bireysel olarak kullanmaktayız. Kafamızda düşünürüz ve uygularız. Örneğin, İngilizce kursuna gidenler KZFT analizini kendileri için yapmış olanlardır (KZFT, Kuvvetli, Zayıf, Fırsat ve Tehdit sözcüklerinin baş harflerinden oluşur. İçerideki kuvvetli ve zayıf yönler ile dışarıdaki fırsatlar ve tehditlerin saptanması analizidir.) Bu kişiler, İngilizce’yi öğrenmenin kuvvetli yön ve başarıları için de fırsat olacağı bilincindedirler. Bu bağlamda zayıf yönlerini saptamış olup, İngilizce bilmemelerinin dışarıda da tehdit oluşturacağının bilincindedirler.
Diğer süreç analizi veya farklı adlandırmayla kalite araçlarını da kendi yaşantımızda kullanırız. Bütçemizi korumak için fazla israftan (kayıplardan) kaçınırız. Bütçemiz kısıtlı olduğunda tasarruf ederiz. Aksaklıklarla karşılaşınca yeniden olmaması için önlem alırız. İşlerimizi belirli sıraya koyarız. Zaman kaybı, fiziksel ve psikolojik yorgunluk olmaması için plan yaparız.
Kendimiz ve ailemiz için bunları yapıyoruz. Neden gruplarda yapamıyoruz? Özellikle kamu kurumları olmak üzere iş yerlerinde uygulamıyoruz. Öğrenmek gereğini dahi hissetmiyoruz. Bilgimiz olmadan, fikir vermek açısından neredeyse şampiyon olacağız.
Sistematik ve bilimsel yaklaşıma alışmadıkça şu anda yaşadıklarımızı sürekli periyodik olarak yaşarız. Kaç kez daha kriz göreceğiz? Bizler krizleri yaşayan nesilleriz. Önlemlerin alınması açısından bilimsel yolların kullanılmıyor olmasını gözlüyoruz. Gerçekten yorulmuş durumdayız. Neredeyse 3-5 yıldır kriz geliyor deniyor? Neden önlem alınamadı?
Bütün dünyada insani değerlerin azaldığını gözlemlesek de ülkemiz değer kaybı açısından çok ileri düzeyde. Gelişmiş ülkeler kendilerini korumaktalar. Biz bu konuda da yeterli değiliz.
Bu kadar büyük potansiyelimiz varken nedenini araştırsak çok iyi olacak. Eğitim sistemimiz vatandaşlara sorgulamak, araştırmak, sistematik yaklaşmak gibi bilgi, beceri ve yetkinlikleri kazandıramıyor. Yetkinlikleri kazananlarsa geri plana itiliyor.
Sosyal medya, iç dökmek açısından çok iyi kullanılıyor. Ancak sadece yazarak iç dökmek ile iş bitmiyor. Belirli sorunlar saptandıktan sonra sıralanıp çözülünceye kadar üzerinde durmak şart. 2005’te kurduğumuz Denizli Sivil Toplum Kuruluşları Gelişme Platformu (DESGEP) yaklaşık 2014’e kadar iyi yönetişim için çok çaba göstermişti. Ancak çok engel ile karşılaştı… Bu engel toplumun her kesiminden gelmişti.
Kent konseyinde bir komitede yer almıştım. Birisi bir toplantıya geldi. O kadar ilginç konuştu ki! Komitelerin toplantılarının “mış” gibi yapılacağını anladım. Hemen çekildim.
Düşünen, algılayan, savunan ve harekete geçen insan sayısı o zaman da azdı, şimdi ise hemen hemen yok…
Denizli sorunları sosyal medyada konuşuluyor. Denizli seçmenleri olarak neden belirli zamanlarda yerel yönetimde yer alacakların bizleri aydınlatacağı toplantılar yapmıyoruz? Seçim konuşmalarından bahsetmiyorum. Karşılıklı, gündemli ve herkesin katılabileceği saatlerde yapılacak toplantılardan bahsediyorum.
Seçim yaklaşıyor. Yerel yönetimde yer almak isteyenler sosyal medyada Denizli hakkında yazılmış ve yazılmakta olan sorunları toparlayıp durum tespiti yaparak bizleri bilgilendirebilir.
Bilgilendirmeler reklam şeklinde olmamalı, yukarıda belirttiğim durum tespiti araçlarıyla saptanmış olmalı ve açıklanmalı… Bir tarafta insanlar rahatsız iken diğer tarafta yapılanlarla övünmek ne derece uygun, denge var mı? Gibi sorular yanıtlanmalı.
Ancak seçmenler arasında kanıta dayalılık ve bilimsel bilgilerle aydınlanma yaklaşımı bulunmuyorsa yine her şey reklama dayalı olacaktır. Böyle olunca da…
İyi bir hafta dileklerimle,
Sevgi ve Saygıyla kalın.