Tüm yönetim sistemlerinin doğayı örnek almaları gerekiyor diye düşünenlerdenim. KalDer ve TÜSİAD’ın birlikte düzenlediği Ulusal Kalite Kongrelerinden birisinde dünyaca meşhur ana konuşmacı doğadaki olayları iyi anlamakta yarar olduğunu vurgulamıştı. Tıbbi Biyokimya Doktoru olarak ona hak vermiştim.
Doğada olağanüstü bir denge var. İnsan vücudu bunun en güzel örneklerinden. O kadar olağanüstü bir mekanizma ki uyarana karşı kendisi kimyasal ve fiziksel olayları düzenliyor ve kendisini koruyor. Uyaranlar; ağız yoluyla alınan yararlı veya zararlı gıdalar, görsel olarak etkileyen manzara veya kirlilik, işitsel olan müzik, gürültü veya küfürler, nefes yoluyla alınan hava veya zehirli gaz, vücuda dokunan sevgi dolu dokunuş veya deriyi kesen bıçak olabiliyor. Bunların biyolojik, fiziksel ve psikolojik yararları olduğu gibi zararları da olabiliyor.
Sürekli sevgi ortamında büyüyen çocuk sevecen oluyor. Sürekli kavga ortamında büyüyen çocuk kavgacı olabiliyor. Sevgi ve münakaşayı dengeli yürüten ortamdaki ise topluma daha yararlı ve dengeli oluyor.
Doğada hayvanlar arasındaki ilişkilerin ve tüm doğal olayların da denge içerisinde yürüdüğünü biliyoruz. Ancak doğa da insan vücudu gibi uyaranlara karşı farklı mekanizmalar geliştiriyor.
İnsan vücudu olsun, doğal olaylar olsun, hayvanlar arasındaki ilişkiler de olsun doğa kendisi tarafından dengeli yönetiliyor. Zararlı uyarıcılar olmadıkça denge sürekli sağlanıyor.
Doğanın uyarılmasında en önemli faktör insan… İnsan kendi vücudu da dahil çevresine de zararlı uyarıcılar oluşturabiliyor. Geçtiğimiz hafta deniz kıyılarındaki ortaya atılmış çöpleri görseniz dengeyi bozan insanların sayısının ne kadar fazla olduğuna hemen karar verebilirsiniz. Bu sadece ufak bir örnek. Gürültü kirliliği yaratanlar da çok fazla…
Doğada olduğu gibi kurum veya kuruluşların yönetiminde de denge önemli. Kalite yönetimi, yönetimde dengeyi sağlayabilecek yolları gösteren bir yönetim. Örneğin, toplam kalite yönetimi yolculuğunda referans alınan Avrupa Kalite Yönetim Vakfı (EFQM) Mükemmellik Modeli ölçütlerinde dengeli bir dağılım vardır. Her kriter belirli yüzdelerde katkıda bulunur. Mükemmellik ödülü için puan belirlenir. EFQM 2012 ölçütlerinin oranları şöyle: Girdiler olarak liderlik %10, çalışanlar %10, strateji %10, ortaklıklar ve kaynaklar %10; Süreçler, ürünler ve hizmetler (servisler) %10; Çıktılar olarak çalışanların geribildirimleri ve memnuniyetleri %10, Müşteri veya yararlananların geribildirimleri ve memnuniyetleri %15, toplumdaki sonuçlar %10; İş sonuçları (genel performans) %15.
EFQM Mükemmellik Modeli yönetim sistemleri açısından en gelişmiş olan modeldir. Aileden ülke yönetimine kadar tüm kurum ve kuruluşların yönetiminde denge kurulmadan mükemmelliğe erişilemeyeceğinin bilimsel gösterim şeklidir.
İnternet’te denge ve kalite diye taratıldığında “Dengeli Başarı Göstergesi” hakkında Mustafa Bezmezci’nin bir yazısı dikkatimi çekti. “Stratejik bir yönetim yaklaşımı olan dengeli başarı göstergesi (balanced scorecard)’nin Türkiye’nin en büyük 500 firmasına uygulanması” başlıklı yazısı 2010’da basılmış. Ulusal Kalite Kongrelerinde bu araçtan bahsedilirdi.
Dengenin kurulabilmesi bir kurum ve kuruluştaki liderlik ölçütünün anlaşılmasına dayanıyor. Ancak ülkemizde “liderlik” ile “lider” sözcüklerinin anlamları karıştırılıyor. Liderlik, alan liderlerinin ortaya çıkarıldığı yönetim sistemi demektir. Tek liderin hakimiyeti değildir. Bu fark anlaşılamadıkça ülkemizde dengenin kurulması zorlayıcıdır.
Günümüzden 96 yıl önce bu tarihlerde Mustafa Kemal Atatürk’ün Başkomutanlığında başlatılmış olan Büyük Taarruz sürmekteydi. Özgürlüğümüzü borçlu olduğumuz tüm atalarımıza Tanrı’dan rahmet diliyor, onlara teşekkür ediyor ve Türkiye Cumhuriyetinin temelini oluşturan 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutluyorum.
İyi bir hafta dileklerimle,
Sevgi ve Saygıyla kalın.