Derdinden kurtulmak için ünlü psikiyatriste giden adama, Doktor, kendinden emin bir şekilde, “Merak etmeyin, sizin probleminizi çözerim,” demiş, “Senden daha takıntılı hastalarım oldu, hepsinde iyi sonuçlar aldım. Şimdi senin derdini tam olarak anlayayım. Sen kendini, terrier cinsi bir köpek sanıyorsun öyle mi? “ diye devam etmiş.
“Evet, efendim” demiş hasta,” sonra yalvaran bir sesle, “Lütfen bana yardım edin, bu durumla nasıl başa çıkacağı bilmiyorum.”
Doktor, “Hiç merak etmeyin. İlk iş şu kanepeye uzanın ve takıntınızın kökenini anlayalım,” demiş. Hasta, “Ben bunu yapamam efendim, çünkü benim koltukların üzerine çıkmam yasak,” deiş.
Hani anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri var ya, tıpkı onun gibi, bazı insanların da hikayedeki adama benzer sabit fikirleri var. Şimdilerde bunlara kırmızı çizgi deniyor.
Kırmızı çizgiden kastedilen; benim asla değişmesini istemediğim sabit fikirlerim var. Hayatımı bu sabit fikirlere göre yaşarım, yaşamın gerçekleri bu fikirlere uymasa bile bunlardan vazgeçmem.
Bir insana asla değiştirmeyi istemediği fikir nereden gelmiştir?
Böyle bir fikri kafasına kim sokmuştur?
İnsan anasından sabit fikirli doğmuyor. Çocuk dünyaya geldiğinde, ailesi ve çevresi, onu, kendilerine, vatana, millete yararlı olması için eğitiyorlar. Bu amaçla kendi doğrularını dayatarak, onu bir kalıba sokuyorlar. Böylece çocuk, kendisi olmak yerine, bir kalıbın adamı oluyor. Eğer aile önemli bulduğu değerleri çocuğun beynine iyice kazımak için aşırıya kaçarsa, bunlar çocukta sabit fikir haline gelebiliyor.
Anne babalar elbette kendi doğrularına uygun çocuk yetiştirecektir. Eğer, birey mutsuz ise, ‘Acaba kendim olmak yerine, bir kalıba göre yaşamak beni mutsuz ediyor olabilir mi?’ diye sorgulamalıdır. Mutsuzluğunun bir kalıba göre yaşamaktan kaynaklandığını fark edebilirse, kalıbını kırmanın yolunu aramalıdır.
Sorgulama her kişinin harcı değildir. Sorgulayacak kadar bilgi birikimi, iradesi, gücü olmayanlar, kendisine verilen kalıbı kutsamayı seçerler. Böylece o kalıp onların hayatının anlamı haline gelir. Bu anlam onlara yeter de artar bile.
‘Sorgulamak mı, kutsamak mı daha iyidir,’ diye soracak olursanız, bu soru yersizdir. Kim neyi yapabiliyorsa onu yapsın bize de saygı duymak kalsın.