Bir iş seyahatinde, bir otele yerleşen adam, masanın üzerinde gördüğü İncil’i biraz okuduktan sonra, otelin lobisine inmiş. Vestiyerde çalışan genç hanımla sohbete başlamış. Sonra bir yemek yemişler ve birlikte odaya çıkmışlar.
Adam, genç hanım bluzunu çıkarırken, kadın duraksamış, tereddüt içinde, “Bunun doğru olduğuna emin misiniz?” demiş. Adam gayet emin bir eda ile “Canım, hiç tereddüt etmene gerek yok, bu İncil’de yazıyor,” demiş. Kadın adama inanmış, güzel bir gece geçirmişler. Sabahleyin kadın gitmek üzereyken, “Ben İncil’i okudum ama senin söylediğin bölümü hatırlayamadım, o bölümü bana gösterir misin?” demiş.
Adam, masanın üzerinde duran İncil’i almış, açıp, İncil’in içinde duran broşürü kadına göstermiş. Broşürün üstünde, ‘Vestiyerdeki çalışan kadın sevişir,’ yazıyormuş.
Kararlı bir insan, amacına ulaşmak için her şeyi yapar, karşısındaki tuzağa düşürmek icap ederse onu da gözünü kırpmadan yapar.
Günümüz insanın en büyük dramlarında biri, doğasına uygun yaşayamamasıdır. Öfkelendiğini belli etse kınanır, korkusunu belli etse suçlanır, acıktığını, susadığını dahi apaçık söyleyemez. Hele cinsel iştahını belli etmek çok büyük bir suç sayılıyor. Bu yüzden insanlar, resmi görüşmelerinde, gündemlerinde hiç cinsellik yokmuş gibi davranırken, resmi olmayan görüşmelerin baş gündemi ise cinsellik oluyor.
Cinsellik insanın en güçlü dürtüsüdür. İnsanı kendine kul etmek isteyenler, onu cinsel dürtüsünden zıpkınlayıp, katı kurallarla sınırlıyorlar. Dinler, düşünme aşamasında sınırları ihlal etmeye günah diyor. Toplum teşebbüs aşamasında müdahale ediyor, teşebbüs edeni ayıplıyor. Yasalar eyleme geçenleri cezalandırıyor. Böylece insan doğal dürtüsünden utanır ve korkar hale geliyor. Doğal dürtüsü ile sosyal çevresi arasında sıkışıp kalan insan, kendi bedeniyle savaşır duruma sokuluyor. Kendi bedeniyle savaşan insan, rahat huzur, dinginlik nedir bilmiyor. Böyle bir insanı yönetmek çok kolaylaşıyor.
Dinlerin, toplumların ve yasaların yaptırımlarından çekinen insanlar bu dürtülerini bastırmaya çalışıyorlar. Ne kadar bastırılırsa bastırılsın, cinsel dürtüler bir türlü uyumuyor. Üstelik bastırdıkça daha çok fışkırıyor. Kimi bu dürtüsünü hikâyedeki adam gibi zamanın ruhuna uygun çözümler üreterek tatmin ediyor, kimisi azgın boğa gibi dolaşırken; hayvanlara, çocuklara yöneliyor, ya da tecavüze yelteniyor. Sürekli bastıranların içinde, cinnete yol açabilecek bir öfke birikiyor.
Kurallar olmadan, sınırlar konmadan toplumsal yaşamın olamayacağı aşikâr. Ancak insanın doğasına uygun olmayan sınırlamalar, çağ dışıdır. Çağ dışı sınırlamaları sürdürmek insana zulüm değil de nedir?