Dünyamızı, maddi ve manevi dünya olmak üzere ikiye ayıralım.
İnsanın yaşamını devam ettirebilmesi için, yiyeceğe, içeceğe, barınmaya, doğal afetlerden korunmaya ihtiyacı vardır. İnsanın varoluşundan beri, bu ihtiyaçlarını karşıladığı doğaya, maddi dünya diyelim.
Her canlı gibi, insanın birinci önceliği, yaşamını sürdürmektir. Doğa kendi kanunlarına göre yapacağını yaparken, insan da yaşamını garantiye alacak tedbirleri alma peşindedir. İnsan yaşam mücadelesi verirken, yalnızca, işine yarayacak, yani, karnını doyuracak, tehlikelerden korunacak şeylerle ilgilenir. Zaten maddi dünyanın kuralı; ‘ yararlı işler gerekli, yararsız olanlar, gereksizdir.’
Manevi dünyamız, sevgi, aşk, mutluluk, neşe, huzur, dinginlik, gibi hissiyatlarımızın dünyasıdır. Onun besini, şiir, sanat, müzik, çiçek, eğlence, zarafet, hoşluk, güzelliktir.
Manevi dünyanın istekleri, maddi dünyadan bakınca gereksiz, manevi dünyanın istekleri, maddi dünyadan bakınca yetersizdir. Öyleyse, hangisine önem vermeliyiz?
Maddi dünyaya önem vermezsen açlık, susuzluk sefalet seni bekliyor. Manevi dünyaya önem vermezsen sevgi yok, mutluluk yok. Besbelli, ikisi de lazım. Ne dünya nimetlerinden vazgeçmeli ne de sevgiden.
Maddiyat olmadan yaşam olamayacağına göre, öncelik elbette maddiyatındır. Ancak bu öncelik çığırından çıkmış durumda. Günümüzde insanlar, dünyayı rızık mücadelesi yapılan yer gibi görüyorlar. Ne kadar çok kazanırlarsa, o kadar çok yaşamını garantiye alacaklarını hesap ediyorlar. Böyle düşünenler, masumiyet gömleğini çıkarp; hırs, azim, ihtiras gibi hasletleri kuşanıyorlar. Bu hasletleri kuşananlar, diğer insanları rakip, öteki, hatta düşman gibi görüyorlar. Diğer insanları böyle görenler, ‘kazanmak için her yol mubahtır,’ diyerek adeta insanlıktan çıkıyorlar. Kafi miktarda kazanalar ise, hem servetin hayatı garanti etmediğini acı örnekleriyle görüyor, hem de maddiyatın tek başına insanı tatmin etmediği hayretle fark ediyorlar. Bunu fark edenler, maneviyata yöneliyor.
Bu adımı atmaya niyet edenler, öncelikle masumiyet gömleğini yeniden giymelidirler. Zira insan, bir, iki yaşındaki çocuk kadar masum olduğunda, diğer insanların da, yalnızca insan olduğunu, koşulsuz kabul ettiğinde sahiden sevebilirler.