‘Mutlu olmanın tarifini yapar mısınız?’ diye sorsalar, nasıl tarif ederdiniz?
Sosyal medyadaki, dilek ve temennilerde, insanlar birbirine, Allah keder vermesin, ayağını taş almasın, inşallah bir ömür boyu hiç acı görmezsin, vb diyorlar. Yani, acı, keder, üzüntü, sıkıntı hiç olmasın, bunlar olmayınca, mutlu olursun demeye getiriyorlar.
Bu tanıma katılıyor musunuz?
Eğer katılıyorsanız; ‘acı, keder, üzüntü, ıstırap’ gibi insanı rahatsız eden ‘kötü’ duyguları hiç yaşamazsak, o zaman utlu oluruz, demiş oluyorsunuz. Çok mantıklı gibi görünen bu tanımda, yaman bir çelişki gizlidir. Bu çelişki, insanın duygularını, iyiler ve kötüler olarak ikiye ayırmış olmaktır. Aynı görüş Gece-gündüz, erkek-dişi, soğuk-sıcak, aydınlık-karanlık, ova-dağ vb gibi zıtlıkları da iyi-kötü diye ayırır.
Zıtlıkları iyi-kötü diye ayırmak, dünyadaki neredeyse her şeyin yarısına iyi, diğer yarısına kötü demektir. Bu ayırım, insanın bütün olduğunu, hatta yaşamın bir bütün olduğu gerçeğini, anlamamızı engeller. Dünyanın yarısına kötü diyen, onlarla mücadele etmeye çalışan insanın çilesi, ıstırabı, stresi biter mi?
Yönetilebilir bir insan yetiştirmek isteyen toplum, yeni yetişen çocuğun beynine, itina ile pek çok bilgiyi nakşeder. Birbirine zıt şeylerin, birinin iyi, ötekinin kötü olduğu bilgisi, insanları kolay yönetmek amacıyla öğretilmiş, ince bir taktiktir. Şöyle ki; bir şeye kötü ise, o tehlikelidir. Tehlike insanı korkutur, kokutanı düşman belleriz. Bir düşman olmadan, insanları korkutamazsınız. Korkmayan insanı, yönetemezsiniz. Yani itinayla düşman yaratılmıştır.
Kendi durumundan yeterince memnun olmayanlar, bunun nedenini araştırdıklarında, toplumun kendilerini bir kalıba sokmuş olduğunu görebiliyorlar. Gördüklerinde, beyinlerine nakşedilmiş bu bilgilerden kurtulmaya çalışıyorlar. Bu tıpkı dünyaya uzaydan bakmaya benziyor. Dünya yüzeyindeki insan; dünyanın sınırlarla, pek çok ülkeye bölünmüş olduğunu görüyor. Oysa uzaydan bakan, sınırları görmüyor, tek bir dünya görüyor.
Dünyaya uzaydan bakan gibi, mevcut durumumuza yukarıdan bakabilenler, bırakın zıtlıkların iyi, kötü olduğunu, zıtlıkların dahi olmadığını göreceklerdir.
Hakikaten zıtlık diye bir şey var mıdır? Yoksa biz bir şeyi anlayabilmek için birbirine zıt kavramlar mı ürettik? Evet, bir şeyin karşıtı olmadan onu anlayamayız. Acı olmadan mutluluğu, karanlık olmadan aydınlığı, anlamak mümkün değildir. Bunlar bir paranın bir iki yüzü gibi, yazı tura gibidir. Henüz bunu göremeyip, mutlu olmak için acı, keder ıstıraptan kaçınmayı seçenlere sormak lazım; varsayalım ki bunu başardın. Acının olmadığı bir hayat yaşamaya değer mi? Diyelim ki değer, ne kadar süreyle değer?