Çok zengin bir tüccarın gemisi, okyanusta fırtınaya yakalanmış. Gemide yüklü miktarda mücevher ve değerli taş varmış. Gemideki herkes, çığlıklar atıyor ve sürekli dualar ediyormuş. Fırtınanın iyice azgınlaştığı ve geminin batmak üzere olduğu bir anda, Tüccar, ölümün nefesini ensesinde hissedince, tanrıya iyi bir adak sunup, dua etmeye karar vermiş.
Tüccarın dillere destan, yüz bin altın değerinde muhteşem bir sarayı varmış. Bu sarayı, ülkenin kralı dahi satın almak istemiş ama tüccar satmamış. ‘Eğer tanrıya bu sarayı sunarsam, duamı kabul eder,’ diye düşünmüş ve ellerini açıp, “Ulu tanrım eğer bizi bağışlar, sağ salim eve varmayı nasip edersen, sarayımı satıp hayır olarak dağıtacağım,” demiş. Tüccar duasını bitirir bitirmez adeta mucize olmuş ve fırtına birden durmuş.
Sağ salim evine varan tüccar, Hem Tanrıya verdiği sözü yerine getirmek, hem de fazla zarar etmemek istiyormuş. Hemen bir formül bulmuş. Sarayının sütunlarından birine bir köpek bağlamış ve köpek yüz bin, saray ise bir altın demiş. Bir alıcı gelmiş, “Bu nasıl bir iş. Köpeğin fiyatı ile sarayın fiyatı anlaşılır gibi değil,” demiş. Adam başından geçeni anlattıktan sonra, “Ben tüccarım, demiş. Böyle bir satışla, sarayı bir altına satmış oluyorum, böylece hayır edeceğim para sadece bir altın olmuş oluyor. Tanrıya verdiğim sözü bihakkın yerine getirmiş olacağım,” demiş.
Hikayedeki tüccar, canı ve malı tehlikeye düşünce, Tanrı’dan adak karşılığı, yardım istemiş. Tanrı isteğini yerine getirmiş ama Tüccar vaat ettiğini vermemenin bir yolunu bulmuş. Tüccar, Tanrı ile arsındaki ilişkiyi ticaret gibi görüyor olsa gerek.
Bence insanların çoğu da tıpkı tüccar gibi düşünüyor. İnsanların gözünde dua; işlerin kendi istediği gibi yürümesi için, Tanrı’yı ikna etme çabasıdır.
‘İşler benim istediğim gibi olsun’ diyenlerin, unuttukları, ya da bildikleri halde bilmezden geldikleri şey; işler kendilerinin istediği gibi olursa, başka birinin istemediği gibi olacaktır. Her insan, işlerin kendi istediği gibi olmasını ister ama Tanrı, bir kuluna istediğini verirse diğerine haksızlık etmiş olmaz mı?
İşlerin istediği gibi gitmesini isteyen bir insanın buna gücü yeter. Kendinde bu gücü bulamayanlar, bu görevi Tanrı’ya veriyorlar. Çünkü istediğini dua ile elde etmek, hem kolay hem bedava.
İsteklerini kendileri yapmak yerine, Tanrıya havale edenler, Tanrıyı güçlü bir imparator gibi görüyor olmalı. Bunlar, oturduğu yerden, dua ile Tanrının gücünü, kendi çıkarına kullanmak isteyenlerdir. Çıkarı için, hazır bir gücü kullanmak istemek, yağmacılık, bedavacılıktır. Bedavacılar, tarih boyunca, her zaman, en kutsal değerleri kirletmişlerdir.