Uzak doğuda, sol kolu olmayan bir çocuk dünyaya gelmiş. Bu tek kollu çocuk, daha üç yaşındayken bir dövüş hocasından etkilenmiş ve onun öğrencisi olup, iyi bir dövüşçü olmayı hayal etmiş. Babasına bu hayalini anlatmış ve hocayla konuşmasını istemiş. Baba, tek kollu oğlunun hayalinin imkânsız olduğunu, nasıl olsa bir süre sonra unutacağını, düşündüğü için, çocuğu oyalamak gayesiyle, “Tamam, biraz büyü de, o zaman hocayla konuşurum,” demiş. Ancak çocuk her fırsatta, babasına, hayalini hatırlatıp, hocayla konuşmasında ısrar ediyormuş.
Baba bakmış ki, çocuğun vazgeçmeyecek, hocaya gidip durumu anlattıktan sonra, “Ben çocuğu getireyim de, siz ona dövüşçü olamayacağını incitmeden anlatın,” demiş. Hoca,”Çocuğu bir göreyim,” demiş. Baba, oğul hocanın yanına gitmişler. Hoca, çocukla yalnız görüşmüş. Baba, çocuğu dışarıda beklerken, çocuk, sağ kolu havada, “Yaşasın! Hoca beni kabul etti,” diye haykırarak babasına sarılmış. Baba, bir hışımla hocanın yanına girmiş, “Neden oğluma yalan söylediniz,” diye bağırmış. Hoca, “Oğlunuzu kabul etmemem için bir sebep gösterebilir misiniz?” demiş. Baba, “Oğlumun sol kolu yok. O, normal olanlara göre zaten doğuştan şansız,” demiş. Hoca, “İnsan şansını kendi yaratır,” deyince, baba çaresiz çocuğu vermiş.
Hemen eğitime başlayan çocuğa, hocası bir hareket göstermiş ve bunu yapmasını söylemiş. Çocuk söylenen hareketi yapmaya başlamış. Aynı hareketi, bir hafta, bir ay, birkaç ay yapan çocuk, hocasına, “Başka bir harekete sıra gelmedi mi?” diye sormuş, Hoca, “Aynen devam,” demiş. Çocuk hocaya ne zaman sorsa, hocası hep, ‘aynen devam,’ demiş. Tek hareketle yıllar geçmiş.
Günlerden bir gün, Hoca, öğrenciyi çağırmış ve yeni başlayacak olan hayli iddialı bir turnuvaya katılmasının zamanının geldiğini söylemiş. Bu teklif karşısında, hem sevinen hem şaşıran öğrenci, “Hocam ben sadece bir hareket biliyorum. Bu halimle bir turnuvaya nasıl katılırım,” demiş. Hoca, “Senin bu yarışmada çok başarılı olacağına inanıyorum,” demiş. Çocuğa yarışmaya katılmaktan başka seçenek kalmamış.
Tek kollu çocuk, ilk karşılaşmaya çıkmış ve öğrendiği tek hamleyle maçı kazanmış. Sonrakileri de, öğrendiği tek hamleyle bir bir kazanmış ve finale kalmış. Finaldeki rakibi çok güçlü bir dövüşçüymüş. Hocasına, “Finale çıkmadan çekileyim, bu rakibimi yenmem mümkün değil,” demiş. Hoca, “Maça çıkmanı istiyorum,” demiş. Çocuk yine maça çıkmış ve aynı hamleyle rakibini yenerek şampiyon olmuş. Buna kendisi dahi inanamamış. Hocasına, “Ben bu turnuvayı nasıl kazandım?” diye sormuş. Hoca, “Aynı hareketi on iki yıldır yaptığın için bu hamleyi dünyada en iyi yapan oldun. Rakibin, bu hamleye karşı tek savunması, sol kolundan tutup çekmektir. Sana bu savunmayı yapamıyorlar,” demiş.
Az çabayla çok başarı elde etmiş görünene, şanslı deniyor. Az çabayla, çok başarı elde edilemez! Başaranlar, güçlü hayalleri sayesinde, azimle çalışıp, zorlukları aşarlar, olmayanı oldururular.
Başarı, gün gibi ortaya çıktığında, herkes tarafından görülür ama başarının arkasındaki emek pek görülmez. Göremediğini yok sanmak, bu yüzden kişiyi şanslı bulmak, emeksiz yemek hayal edenlerin körlüğüdür. Şans her zaman emekten, gayretten yanadır.