Bir köyde, kör bir adam, ‘ışık diye bir şey yoktur,’ diyormuş. Kimse ona, ışığın varlığını ispat edemiyormuş. Kör adam çok allıklıymış. Işığın olmadığını şöyle izah ediyormuş: “Birincisi, ben var olan her şeye dokunabilirim, öyleyse ışığı getirin ona dokunayım. İkincisi; ışığın sesini duymak istiyorum, var olan bir şey ona dokununca ses çıkarır. Getirin ona vurayım ve sesini duyayım. Üçüncüsü; kokusunu duymak istiyorum. Dördüncüsü; tadına bakmak istiyorum. Dokunulamayan, duyulmayan, kokusu ve tadı olmayan bir şeyin var olduğunu söylüyorsunuz. Böyle bir şeyin varlığına inanmam ,” diyor ve şöyle devam ediyormuş; “Siz benim arızalı olduğumu ispatlamaya çalışıyorsunuz. Bu yüzden bir ışık hikâyesi uydurdunuz ama benim sizden bir farkım yok,” diyormuş.
Kör adamın, sağlam mantığı karşısında, çaresiz kalan köylüler, bu adama ışığı anlatmanın bir yolunu arıyorlarmış. Bir gün, köylerinden, Guatham Buda geçiyormuş. Ona durumu anlatıp, “Siz buna ışığı anlatır mısınız?” diye sormuşlar. Buda; “Bir köre ışığı anlatamazsınız! Siz bana geleceğinize onu doktora götürün, gözleri açılırsa ışığı görür ve ışığı bilir,” demiş. Buda’ya bakması için kral tarafından görevlendirilen bir doktor varmış. Buda, “Bu adamı benim doktoruma götürebilirsiniz,” demiş. Doktor, adamın gözüne bakmış ve bir müdahale ile gözlerini açmış. Kör adamın gözleri açılınca, ışığı görmüş ve onu bilmiş.
Hikâyedeki kör adam, ışığı göremediğinden ışığın ne olduğunu bilmiyormuş. Onu, bilmediği bir şeye inandırmaya çalışıyorlar ama o, inanmak değil bilmek istemiş. Gözleri açılınca ışığı görmüş ve onu bilmiş.
Gerçekler bilinir, gerçeklerin inanılmaya ihtiyacı yoktur. Örneğin, kimse, ‘Ben güneşe inanıyorum ya da inanmıyorum demez. Oysa gerçek olmayanlara yani kurgulara inanılır. Birisi bir şey kurgular ve buna başkalarının inanmasını bekler. (Kurguyu yapanın bundan bir muradı vardır elbette.) Yeni bir şey duyan bir insan, eğer araştırma yapmaya üşenen tembel biri ise, söylenene inanır. Bazıları ise söylenen şey, acaba kurgu olabilir mi, diye kuşkulanır.
Kuşkulanan insan araştırır. Araştırınca, söylenenin gerçek mi yoksa kurgumu olduğunu anlar. Araştırma yapmayanlar bir kez inandılar mı, artık kurguyu gerçek sanırlar ve yeni kuşaklara da gerçek diye aktarırlar. Hal böyle olunca neyin gerçek neyin kurgu olduğu birbirine karışır.
Asıl ilginç olan ise, herkes kendi bildiğinin gerçek olduğunu sanır. Zaten öyle olmasa gerçeği bilen, bilmeyenle hiç tartışmaz. Çünkü kör birine, ışığın anlatılamayacağını bilir.