Dokunma deyince, yediğimiz bir şeyin verdiği rahatsızlık anlaşılır. Oysa insana, neler neler dokunur bir bakalım:
Tokalaşan iki insan birbirine dokunur. Dokununca, sıktığı elin sertliğini, yumuşaklığını, ısısını, içtenliğini, isteksizliğini duyarız. Candan bir dokunuş hoşumuza gider, sarılmak can’a dokunur.
Sözler çok dokunur. Şefkatli bir söz, yüreği ısıtırken, nefret dolu bir söz soğutur. İma, ironi, dokundurma, dokunur. Çığlık, feryat, çocuk ağlaması fena dokunur. Şarkı, türkü, ağıt, oyun havası başka türlü dokunur. Karşı cinsin sesi heyecanlandırır. Sözü geçtim, sesin tonu dokunur.
Gördüklerimiz; eşsiz bir manzara, çiçekler içimizi doldurur. Sevdiklerimizi görmek, sevindirir, düşman görmek ürkütür. Bakışlar, hele o bakışlar çok dokunaklıdır. Manalı bir bakış, bir göz süzüş kalbe ok gibi saplanır. Öfkeli bakış, tehditkârdır korkutur, anlayışlı bakış kucaklayıcıdır iç ısıtır, şaşırdığını belli eden bakış, uyarıcıdır, merhametli bakış umutlandırır, küçümseyen bakış gücendirir, tiksindiğini belirten bakış çıldırtır, yan bakış kışkırtır, umursamaz bakış umut söndürücüdür. Bakışı geçtim, bir kaş kaldırma, kaş çatma dokunur.
Kokular; yemek kokusu ayrı, çiçek kokusu apayrıdır. Yarin kokusu özlenir, evlat kokusu doyumsuzdur. İğrenç, tiksinti verici kokular büsbütün dokunur.
Yediklerimiz; tatlısı, tuzlusu, acısı, ekşisi ayrı dokunur. Bazı yiyeceklerin özel lezzeti haz vererek ruhumuza dokunur.
Deprem, gök gürültüsü, yağmur, kar, dolu, rüzgâr, fırtına, bulut insana dokunur. Özellikle güneş, doğuşu başka, batışı başka dokunur.
İnsan beş duyusuyla hayata dokunur. Hayat, beş duyumuza hitap ederek bize dokunur.
Aman dikkat! Dokunma sadece şu an olur. Geçmişte olanları düşünürken veya gelecekte olacakları hesap ederken duylarımız adeta felç olur. Anı yaşayanlar hayata dokunurken, hayat da anı yaşayanlara dokunur. Dokunmalar tecrübe, tecrübeler anlayış, anlayışlar bilinç olur.