Vakti zamanında, bir Fransız soylu, çıktığı seyahatten erken dönmüş. Eve vardığında karısını başkent rahibinin kollarında bulmuş.
Gördükleri karşısında oldukça şaşıran adam, bir an için ne yapacağını bilememiş. Sonra sakince camın önüne yanaşmış ve dışarıdaki insanları, rahibin yaptığı gibi kutsamaya başlamış.
Kocasını izlemekte olan kadın, kocasının delirdiğini zannetmiş ve endişeyle, “Ne yapıyorsun?” diye sormuş.
Adam, “Rahip benim işimi yaptığından, ben de onun işini yapıyorum,” demiş.
Bilindiği gibi rahiplere seks yasak. İnsan en çok yasağı düşündüğünden, rahibin aklından hiç çıkmayan şey seks olmuş. Aklındakini bir gün eyleme geçirince, onlalar olmuş.
Yapılan araştırmalarda, erkeklerin tıpkı bu rahip gibi, sıklıkla seks düşündüğü ortaya çıkmış. Bir iddiaya göre, kadınlar daha sık seks düşünürmüş ama toplum baskısından dolayı, kendilerini kontrol ettiklerinden, oran onlarda daha düşük görünürmüş.
Düşünce suç değildir. Suçun oluşması için, şahsın bir eylem yapması gerekiyor. Oysa yasak şeyleri düşünmek günahtır. Dinlerin çoğuna göre seks düşüncesi yasak. İnsanların en güçlü güdüsü, üreme güdüsü ancak onu düşünmek bile yasak. Bu kadar baskı olunca, insanlar kaçınılmaz olarak birinci derecede seksi düşünüyorlar.
Bizim insanlarımızın ikinci derecede düşündüğü şey, bence, ‘Adam yerine konma talebi.’ Sevgi ve güven eksiği ile büyüyen çocuklar, bu eksiklerini gidermek için adeta canını vermeye hazırlar.
Kafanın yarısı, seks ve adam yerine konma düşüncesi ile diğer yarısı da günlük meşgalelerle dolu olan insanların, yeni bir şey öğrenmeye, eski köye yeni adet getirmeye, yaratıcı, üretici olmaya, sanatla ilgilenmeye, bir hobi edinmeye, doğruyu yanlışı ayırt etmek için araştırma yapmaya, kendini geliştirmeye ve dönüştürmeye ne isteği, ne mecali kalıyor. Kendi doğası ile mücadele ederken gücünü tüketen, zavallı insanlar, çaresizlik içinde günü kurtarmaya çalışıyorlar.
İnsana yapılacak en büyük iyilik, onun doğal mecrasında yaşaması sağlamaktır. Yoksa kendi ile uğraşmaktan insanlığını unutuyor.