Geçtiğimiz hafta çeşitli toplantılarda söylenen bazı görüşleri sizlerle paylaşmak istedim. Deyişler şöyle:
“Bizim çocuklar kaliteye inanmadıklarını söylediler…”
“Büyüğüm bana şöyle dedi, hayatım yıkıldı, her şeyi bıraktım. Okulu da bırakmayı düşündüm… Ancak birkaç haftadır, yaşadıklarım aksini düşünmeye itti, beni…”
“Süreç veya proses performansı da neymiş?
“Kaliteye inanmamak” ve “büyüğüm böyle dedi, her şeyi bıraktım…” ifadeleri şunu gösteriyor. Gençler kendilerini yönetemiyorlar, karşılarındakiler tarafından yönetiliyorlar.
Donanımlı diye tanımladığı büyüğü, hakkında yanlış düşünüyor gibi görünüyor. O zaman o büyüğüyle konuşup neden böyle söylediğini sormalı… Sorgulayabilmeli… Ancak hem evdeki hem de ilköğretimden itibaren aldığı eğitim ona kendisine güvenme konusunda beceri kazandıramamış gibi görünüyor.
Kaliteye inanmamanın tek nedeni olabilir. Yaşanılan ortamda kalite kültürü yerleşmemiştir. Onlar da hep büyükleri ne derse onu yapmaya alıştıkları için kalitenin ne olduğu konusunda kendilerini geliştirmek yerine kaliteye inanmamayı tercih etmekteler.
Hangi alanı derin incelerseniz, ülkemizde derin bir yapılanmanın bulunmadığı gözlenmekte. Sadece durum kurtarmakla bir yerlere gitmeye çalışıyoruz. Bu nedenle de bu tutum ve davranışların sonuçlarını açıklamakta zorlanıyoruz.
Ülkemizde etik açısından oldukça büyük sorunlar yaşadığımız kesin. Aklı başında kişilerin açıklamakta zorluk çektiği durumlar yaşanıyor. Hak aramak dahi zorlayıcı oldu…
Aslında, kalite yönetimi hakların aranması için önemli bir araçtır. Bunun da bilinmediği gözleniyor. Bilinmeyen bir kavrama nasıl inanılmaz?
Kalite kültürünün yerleşmesiyle, kalite sistem dokümantasyonu arasında büyük fark olduğu bilinmeli. Kalite kültürü kişilere dayanır. Öncelikle canlı ve cansız her şeyin korunması bilincinin yerleşmiş olması gerekir.
Canlı grubu; insan, hayvan, bitkilerdir. Bir toplumda bunların korunması için önlemler alınıyorsa kalite kültüründen bahsedilir.
Cansız grup; yapısal ve fonksiyonel elemanlardan oluşur. Yapısal elemanlara; oturduğumuz bina, çalıştığımız iş yeri, kullandığımız yollar, arabalar, cihazlar, bindiğimiz otobüs, masa, sandalye, para vb. çok sayıda varlık girer. Fonksiyonel grup ise çeşitli işlerdir. Korunması gereken ve soyut olan ortak eleman zamandır. Diğer ortak eleman alışverişlerde kullanılan değer olan paradır.
İşleri tanımlanmış süreç ya da proses diye adlandırılan sistemlerle yürütürüz. Bu proses ya da süreçlere göre yapısal ve fonksiyonel elemanları sistematik olarak kontrol ederiz. Bu kontrolü de proses/süreç performansı ile izleriz. Yapısal ve fonksiyonel elemanlarla, para ve zaman korunuyor mu? Korunmuyor mu? Karar veririz. Örneğin, bir sınıftaki sıralarda çizikler ve yazılar varsa, o sınıfı kullananların kalite kültürü eksi puan alır. Yapısal elemanı koruma bilincinde sorun vardır, diye düşünür ve önlem alırız.
Geçen gün bir kurumda bir odanın açılması için 45 dakika beklemek zorunda kaldık. Sonunda iş bitirici görevli kilidi kırdı. Kilit kırılırken anahtar bulundu. Bu incelenmesi gereken bir olgu veya vaka olarak ele alınabilir. Zamanın korunması (45 dakikamızı aldılar); kapının korunması (hasar gördü) konuları iki önemli koruma bilincine girmiyor mu?
Bu yaşananlardan şu sonuç çıkarılabilir: gençlerimizin sorgulama becerileri gelişemiyor. Okumayı da sevmiyorlar. Böyle olunca, onlar da sadece büyüklerinin sözleri ve yaptıklarını temel alarak geleceklerini belirliyorlar.
Bu kadar kapasiteli genç potansiyelle geleceği yakalamamız ve gelişmiş ülkeler arasında yer alabilmemiz ancak sorgulama becerileri gelişmiş ve kendilerine güvenen gençlerle sağlanabilir. En önemli şart onlara sorulama ortamının yaratılmasıdır.
İyi bir hafta diliyorum.
Sevgi ve Saygıyla kalın.