Bağdat’ta bir berberin, müşterilerinin çoğu aynı olayı anlatıyormuş. Anlatılana göre; ‘Bir büyücü, prensesi kaleye hapsetmiş. Prensesi kurtaran kişi hem prensesin kocası, hem de ülkenin kralı olacakmış. Ancak prensesi kurtarmak öyle kolay iş değilmiş. Kale ormanın derinliklerinde, kayalıkların tepesinde bir yerdeymiş. Daha önce bunu yapmaya kalkışanların büyük çoğunluğu, ormandaki vahşi hayvanlar tarafından parçalanmış. Vahşi hayvanlardan kurtulanlardan bir kısmı, kaleden iblislerin yuvarladığı kayaların altında kalarak can vermiş. Kaleden yuvarlanan kayalardan da kurtulan birkaç kişi ise kale kapısından içeri girer girmez alevlerin içinde kalıp yanmış.’
Berber bunu her duyduğunda kaleye gidip prensesi kurtarmayı düşünüyor, ancak her seferinde erteliyormuş. Yıllar sonra, prensesi kurtarmaya karar vermiş.
Kaleye ulaşmak üzere ormanın içine dalmış ve ilerlemeye başlamış. Söylenenlerin aksine hiçbir vahşi hayvanla karşılaşmamış ve haline şükrederek yoluna devam etmiş. Kaleye varmış, kaleden kayalar yuvarlayan iblislerin olmadığını görünce bir kez daha şükredip, kale kapısına varmış. Kapı açıkmış, yavaşça ilerlemiş ve alevlerin olmadığını görünce sevinmiş. Sanki her şey kendinin gelmesi için bekliyormuş gibi gelmiş ona ve yeniden şükretmiş. Biraz ilerleyince, avlunun ortasında, bir tahtın üzerinde oturan, elleri ayakları bağlı, bir kadın iskeleti görmüş. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, bir kahkaha sesiyle irkilmiş. Gaipten bir ses, “Bu saatten sonra ne bulacağını umuyordun?” demiş.
Bir şeyi zamanında yapmak dururken, erteleyenler, prenses bulmayı umarak yola çıkarlar ama ancak iskeletini bulabilirler.
Bugünün işini yarına bırakmak, ertelemek, eli işe varmayanların yaptığı bir şeydir. Eğer bir insanın eli işe varmıyorsa, o kişinin yaşam sevinci çok azalmıştır. Böyle insanlar, sadece zorunlu olan işleri yaparak idare etmeye çalışırlar. Bu durumda önlerinde yapılacak yığınla iş biriktiğinden, işinden başını kaldırıp, hayatın tadını çıkaramazlar.
Yaşam sevinci yüksek olan insanlar, önüne gelen işi vaktiyle yaparlar. Böylece, yapmak istediklerini yapmış, yaşamayı hayal ettiği şeyleri yaşama fırsatını yakalamış, içlerindeki ukdeleri gerçekleştirmiş olurlar. Neticede tatmin olurlar. Tatmin olmak insanı yeni arayışlara yönlendirir. Her yeni arayışın sonunda yeniden tatmin ve yeniden arayış başlar.
İnsan ne kadar çok tatmin yaşarsa o kadar, dünyevi isteklerin gereksizliğini anlar. İşte o zaman ruhani olmanın yoluna girer.