İki
kişiden ve daha fazla sayıda insandan oluşan toplulukların başarılı işler
yapabilmeleri yönetim şekillerine bağlıdır. Yönetim iyi kurgulanırsa başarıdan
bahsedilir.
İkinci
şart ise kişilerin tutum ve davranışlarıdır. Ne kadar iyi kurgulanırsa
kurgulansın kişilerin değerleri, ki bunlar tutum ve davranışlara yansır,
başarının başlıca ikinci etkileyicisidir.
Buna
göre sadece yazılı dokümanların hazırlanması yeterli olmuyor. Etkili ve verimli
uygulamalar için insan kaynaklarının derin bilgisi ve yetkinliği gerekli.
Bunlarla da bitmiyor, insanlar arasındaki iletişim önemli. İletişim etkili
olmalı.
Gözlendiği
gibi olağanüstü kompleks etkileşimler var. Bu etkileşimleri bütün içerisinde
ayrı ayrı analiz edip sentezleyebilen topluluklar gelişebiliyor.
En
zor olan faktör insan yönetimi. Her insan kendisine özel. Yöneticiler lider
özellikleri taşımazlarsa insanlar arasında etkileşimli iletişim kurulamıyor.
Yönetim
bakış açısıyla toplumda insanlar; yöneticiler ve uygulayıcılar olarak
sınıflandırılabilir. Ancak her yöneticinin uygulayıcı olduğu da unutulmamalı.
Yönetici kendisine ayrıcalık tanırsa, yönetici olmayan uygulayıcılarla farklı
tutum ve davranışlara evet diyorsa, o zaman o toplulukta problemler başlar. Bu
yönetici, bu problemleri kendisi fark edemez. Bu durumda yönetiminin iyi
olamayacağı bilincinde de olamaz.
Bu bağlamda “iyi yönetişim” kavramı çok iyi
anlaşılmalı. Toplum olarak sözcükleri ve ifadeleri içlerini doldurarak kullanma
alışkanlığımız olmadığı için bu ifadenin kavramı da çok anlaşılamadı. Karar
vericiler bu ifadeyi kullanıyor. Uygulayıcılar da “Söylüyorsunuz ancak
uygulanıyor mu?” diye sormuyorlar. Çünkü kavramı ve kapsamı konusu açık kaldığı
için sorgulama becerileri de gelişmemiş oluyor.
“İyi
yönetişim” katılımlı ve paylaşımlı yönetim demek. Yöneticiler bir konuyla
ilgili alanları bir araya getirip onların görüş ve önerilerini almalı. Sadece bir
araya getirmek yetmiyor. Dijital ortamda da yapılmalı. İyi yönetişim ilkeleri
şunlar: Şeffaflık, hesapverilebilirlik, tutarlılık. (Bunların uygulama, tutum
ve davranışlarda gözlenmesi şart).
Öncelikle
paydaşlar tam olarak bir araya getiriliyor mu? Bu sorgulanmalı. Yasal mevzuat
oluşturma aşamalarını düşünelim. Paydaşlar; “tüketiciler, yatırımcılar,
bilimciler, hükümet, tedarikçiler, rakipler”’dir. Hükümet yönlendiricidir.
Toparlayıcıdır.
Bu
bağlamda, hükümet birimlerinde alanlarına göre Türkiye’deki uygulamaları
yapanlar hakkında bir bilgi bankası var mı? Diye sorulsa net olarak yanıt
alınamayacağını düşünüyorum. Nitekim, geçen hafta bir toplantıda böyle bir
isim, kurum listesinin bulunmadığı konusunda yanıt aldım.
Aşama
aşama bakıldığında, başlangıçta sorunlar yaşanıyorsa daha ileri nasıl gidilir
diye sorgulanmalı.
Paydaşları
bir araya getirmek ve dijital ortamda duyurmak yeterli mi? Tabii ki hayır. İşin
asıl zor tarafı gönderilen önerileri yanıtlamak. İşte burada takılınıyor
çoğunlukla…
“Düzenleyici etki analizi” diye bir uygulama
var. Bu analiz aşamalarından birisi kamudan görüş ve öneri almak.
Düzenleyici
etki analizi ilk kez, 17.2.2006 tarih ve 26083 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan “Mevzuat Hazırlama Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik” ile Türk hukuk sistemine girmiş. Bu
yönetmeliğin sonunda “Taslaklar Hakkında Görüş Bildirilmesinde Kullanılacak
Form” var. Bu formdaki kolon başlıkları “Görüş Veren Kurum”, “Taslak
Maddesi”, “Teklif”, “Değerlendirme”
olarak gözlenmekte.
Önerilerde
bu form kullanılırsa, düzenleyici ekip mutlaka son kolondaki “Değerlendirme”
başlığında önerinin veya teklifin neden “red edildiğini” mutlaka açıklamak
zorunda…
Bu
işlem uygulanamıyor. Ne karar vericiler ne de uygulayıcılar bunun farkında?
Uygulanmıyorsa,
iyi yönetişim (şeffalık, hesapverilebilirlik ve tutarlılık”tan bahsedilebilir
mi?
Temel
konularda halen iyileştirmeye açık alanlar varsa…
İyi bir hafta diliyorum.
Sevgi
ve Saygıyla kalın.