Merhamet, bir kimsenin veya bir canlının karşılaştığı kötü durumdan dolayı
duyulan üzüntüdür. Başkaları için üzülen, onlara karşılık beklemeden yardım
eder.
Başkalarına yardım ederken; teşekkür almak, kendini rahatlatmak, saygınlık
kazanmak, minnet duydurmak, bela savmak vb gibi bir karşılık bekleyip, umduğunu
bulamayanlar, ‘Merhametten maraz doğar,’ demiş olmalı. Canım yapılan yardım
karşısında, ‘bir teşekkür beklemek çok mu?’ diyenler, çok haklı gibi görünür.
Belki haklı olabilirler ama merhametli olamazlar.
Haklı olmayı yeterli bulanlar, kendisi ile başkası arasında bir tercih yapmak
zorunda kalırsa, kendini seçmeye yani egoist olmaya meyillidir. Bu insanlar,
kötü durumda insan veya canlı gördüğünde, yardımını esirger. Kendini;
‘Ben kötü duruma düşmemek çalışıp çabalıyorum, eğer o kötü duruma düştüyse
kendi kabahati. Nasıl düştüyse öyle kalksın,’ diye, savunarak rahatlatmaya
çalışır. Mantık ne kadar kendini savunsa da, yürek bu duruma derinden derine
itiraz eder.
Bu itirazı dikkate alanlar, merhametli olmaya adım atarlar. Bu adımı atanlar,
ilk önce, hepimizin aynı gemide olduğunu fark ederler. Hepimiz aynı gemideysek,
siz, biz yok, öteki diye bir şey yoktur. Öteki yoksa tehdit yani düşman yoktur.
Eğer bir düşman yoksa çocuğu, bir kalıba sokmak, onu yönetmek, asker
yapmak, savaş açmak, başaklarını sömürmek mümkün olmazdı. Bu yüzden aynı gemide
olduğumuz, bilgisi, yüzyıllardır çocuklardan itinayla gizlendi.
Aynı gemideyiz, biz biriz diyenler merhametli, değiliz, diyenler, egoist
oluyor. İyice düşünürsek aynı gemide olmadığımız iddiasının, kasıtlı ortaya
atıldığını, ayrıca sözü dilen ayrımların yapay ve sığ olduğunu görürüz. Bir
olduğumuzun farkına varanlar, her canlıya merhamet ederler. Her canlıya,
örneğin, katile, tecavüzcüye, hırsıza, teröriste bile merhamet edilebilir mi?
Böyle insanları bu duruma getiren yaşadıkları ortamlardır. Bu durumda merhamet,
bu ortamın düzelmesi için çare bulma gayretidir.
Merhametten maraz doğar, diyenler, yani başkalarına yardım etmeyi istemeyenlere
göre, gemisini kurtaran kaptandır. Bunlar kendilerini çok güçlü gördükleri
için, her şeyi yapabileceklerini düşünürler. Bunlara göre mutlu olmanın yolu,
çok şeye sahip olmaktır. Böyle düşünenlere, mutluluk tüccarları çok cazip
ürünler sunuyorlar. Örneğin, şurada evi olan mutlu olur, şu model arabası olan
mutlu olur vb diyorlar. Mutlu olmak adına, güçleri nispetinde bu ürünleri
alıyorlar. Her ne alırlarsa alsınlar, umduklarını bulamıyorlar.
Mutluluğu arayanlara, iki bin beş yüz yıl önce, Eflatun, “En mutlu adam,
ruhunda hiçbir kötülük olmayandır,” demiş. Ben bu sözden şunu anladım; mutluluk
denilen şey iyilik yapmaktır.