Fırtınaya kapılan bir gemi, okyanusun ortasında karaya vurmuş. Gemiden tek
kurtulan denizci, adaya çıkmış. Ada halkı kedisine kucak açmış, sıcak
davranmışlar. Daha bir hafta geçmeden, şef kızını denizciye sunmuş. Denizci,
gecenin ilerleyen saatlerinde, şefin kızı ile sevişirken, kız adeta feryat
edercesine, “Oga, boga! Oga, boga!” diye bağırıyormuş. Kendini beğenmiş
denizci, bu bağırışların ne anlama geldiğini bilmiyormuş ama kızın zevkten
bağırdığını ve “Harikasın, çok güzel,” anlamına geldiğini düşünüyormuş.
Birkaç gün sonra şef, denizciyi golf oynamaya davet etmiş. Şef oyuna başlamış.
İlk vuruşta top deliğe girince, Denizci, kendini göstermenin tam zamanı deyip,
coşkuyla,“Oga, boga!” diye bağırmış. Şef şaşkın bir şekilde Denizciye bakmış ve
“Neden yanlış delik, diye bağırıyorsunuz?” demiş.
Herkes, doğal
olmanın harika bir şey olduğunda hemfikir olmasına rağmen, bazı insanlar,
fırsatını bulunca kendilerini olduğundan daha iyi göstermek istiyorlar. Tabii
gösteriş düşkünü olmanın, hikayedeki, denizci gibi madara olma riski her zaman
vardır.
Doğal olmak harika bir şey ama ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar,’ misali,
dobra dobra olan da pek sevilmiyor. Terazinin bir kefesinde doğal olmak, öbür
kefesinde sevimsiz olmak, olunca, insanlar sevimsiz olmayı göze alamıyorlar.
Sevimsiz olmayı göze alamayanlar, rol yapmak zorundadır. Rol yapmak insanın
içine sinecek bir durum değildir. İnsanlar bunun farkında olduğu halde, bir
damla sevgi için yine de rol yapmayı uygun buluyorlar.
Bir damla sevgiye muhtaç olmak, bu yüzden içine sinmeyen şeyleri yapmak, büyük
bir zavallılık. İnsanı bu derece zavallı hale getiren şey, çocukluğunda hak
ettiği sevginin, onu bir kalıba sokmak için, koşullu verilmesi. Sevgiye
doyamayan ve sevgi açlığı çeken insan için, bir damla sevgi, paha biçilemeyecek
kadar kıymetli oluyor. Bu yüzden sevgi için, neredeyse her koşula razı oluyor.
Bir damla sevgi için takla atan, rolden role giren, gösteriş yapan insan,
ödülünü aldığında, sevgi diye yanan yürek, ancak bir gram soğuyor. Bu soğuma da
çok kısa sürüyor. Sonra sevgi açlığı ile yürek, yeniden yanmaya başladığında,
hemen akabinde, tekrar bir damla sevgi arayışı başlıyor.
Başkalarından alınan koşullu sevgiyle, yüreğin sevgiye doymasının mümkün
olmadığının farkına varmak lazım. Bunu fark edenler, sevginin kaynağının
dışarıda değil, içerde olduğunu anlayacaklardır. İşte o zaman içindeki kaynağa
ulaşacak, dışa muhtaç olmayacaktır.