Yaşı kırkın üstünde olup da onu bilmeyen kaç kişi vardır ki!
Özellikle bizim kuşak için “artist” demek belki direkt Cüneyt Arkın demekti. Geriye taralı saçlar, renkli gözler, hafif kırışık alın ve manalı bakışlar…
Yakışıklı mı yakışıklı!
Aynı zamanda doktor olduğunu okurduk magazin dergilerinde. Hem doktor hem artist… Birçoğumuz için ne ulaşılmaz bir mertebeydi!
Haftalık bir dergi vardı meselâ: “Ses mecmuası” Yeşilçam’ın tamamı oradaydı sanki… “Kare as” Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit, Fatma Girik, Filiz Akın; sonra gelenler, Gülşen Bubikoğlu, Hale Soygazi, Fatma Belgen ve diğerleri…
Erkekler; Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Sadri Alışık, Ayhan Işık, İzzet Günay, Tamer Yiğit, Tanju Korel, Tanju Gürsu, Yusuf Sezgin ve diğerleri…
O yıllarda Yeşilçam filmleri çok meşhurdu. Haftada en az üç gece sinemadaydık.
Sonra üniversiteli olduk. Hukuk Fakültesine girmiş ve İstanbul’u seçmiştim. Öyle ya her şey oradaydı… Sinema, tiyatro, sanat, kitap dünyası, tarih, kültür, doğal güzellikler…
Harbiye’ de Radyoevi önünden geçerken bile içimiz ürperirdi. Şu anda içerde kim bilir hangi meşhur sanatçı şarkı ya da türkü söylemekteydi!
Sene yetmiş dört… Onu ilk defa canlı olarak görmüştüm. Bizim fakültenin biraz ilerisindeki Laleli’de film çekiyorlardı. Üzerinde yukarıdan aşağı beyaz çizgili elbisesi ve çatık kaşlarıyla pasajın kapısından kaldırıma çıkıverişi daha dün gibi hatırımdadır.
Gençliğimde birçok filmini seyretmiştim. Sanki hayatını ezbere biliyordum… Ama Tıp Fakültesinde meşhur hoca Prof.Dr. Cihat Abaoğlu’nun öğrencisi olduğunu, hoca tarafından sık sık zengin hastaların evlerine hastabakıcı olarak gönderildiğini…uzun süre Sirkeci’de iki inşaat işçisiyle beraber aynı otel odasında yattığını, inşaatlarda amelelik yaptığını …öldükten sonra öğrenebildim.
Meğer Eskişehirli yoksul bir çiftçi ailesinin oğluymuş.
Kendisine olan hayranlığım daha da arttı.
Meslek hayatı boyunca üç yüzden fazla film çevirmişti. Filmlerinde hep kötüler ve kötülüklere karşı savaştı. Yeri gelir uçar, yeri gelir koşmakta olan iki atın birinden öbürüne atlar, mızrak atar, kılıç sallar kötüleri mutlaka alt ederdi. Filmin bitiminde sinemadan ayrılırken kendimizi bir başka mutlu hissederdik.
Ne günlerdi be!..
Nur içinde yatsın…